Yazar: Harb-İş E. Genel Başkanı Orhan ATAY
Şırnak’ın Uludere ilçesi Şenoba beldesinden kalkan ve içerisinde 23. Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Aydoğan Aydın ile albay ve yarbayların da bulunduğu bir helikopterimiz maalesef düşüp yanmıştı. İlk bilgilere göre, helikopterin Uludere-Beytüşşebap yüksek gerilim hattına çarpması sonucu düştüğü açıklanmıştı. Bu elim ve şüpheli helikopter kazasında, çok seçkin ve seviyeli 13 kahraman komutanımız şehit olup ebediyete uğurlanmıştı.
Şehit olan askerlerimiz şunlardı: Tümgeneral Aydoğan Aydın, Albay Oğuzhan Küçükdemir, Albay Gökhan Peker, Yarbay Songül Yakut, Binbaşı Koray Onay, Yüzbaşı İlker Acar, Yüzbaşı Nuri Şener, Pilot Yüzbaşı Serhat Sığınak, Pilot Üsteğmen Abdulmuttalip Kesikbaş, Başçavuş Mehmet Erdoğan, Başçavuş Fevzi Kıral, Uzman Çavuş Zeki Koç, Uzman Çavuş Hakan İncekar.Aziz şehitlerimizin hepsine rahmet ve cennet umuyor, ailelerine ve aziz Milletimize başsağlığı diliyoruz.
Ancak bu kazanın 31-05-2017 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararlarından bir gün sonra yaşanması kafaları karıştırmıştı!
Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan MGK toplantısı yaklaşık 4,5 saati aşmıştı. MGK sonrası yapılan açıklamada:“ABD’nin Suriye’de PKK-PYD unsurlarına verilen silah desteği kınanmış, belirtilen durumun müttefiklikle bağdaşmadığı vurgulanmıştı.”
MGK’dan yapılan açıklama oldukça önemli mesajları barındırmaktaydı.
“FETÖ/PDY, PKK/PYD-YPG ve DEAŞ terör örgütleri başta olmak üzere, ülkemizin millî güvenliğine yönelik her türlü tehdide karşı, hukuk çerçevesinde alınan tedbirler ile, terörün sonlandırılması için yurt içinde ve yurt dışında kararlılıkla sürdürülen mücadele, kapsamlı şekilde görüşülüp değerlendirilmiştir. Sınır güvenliğinin tahkimi konusunda yapılan çalışmalar ile entegre sınır fiziki güvenlik sistemi hakkında kurula bilgi arz edilmiştir. Afganistan, Almanya, Belçika, Fransa, Irak, İngiltere, İsveç ve Pakistan’da yaşanan terör saldırılarının, Türkiye’nin terörü önlemeye yönelik işbirliği çağrılarında ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösterdiği belirtilmiştir. DEAŞ’la mücadele kapsamında yaptığımız tüm uyarılara rağmen, bazı teröristlerin çeşitli ülkelerde eylem yapabilmelerinin sorgulanması gerektiği dile getirilmiştir. Terörle mücadele konusunda önemli tecrübeye sahip Türkiye ile stratejik işbirliği tesis edilmesinin tüm dünyanın yararına olacağı kaydedilmiştir.
Suriye ve Irak’taki son gelişmeler, terörle mücadele dâhil, siyasi ve askerî boyutlarıyla çok yönlü olarak değerlendirilmiştir. Türkiye’ye yönelebilecek tehditlerin bertaraf edilmesi konusundaki kararlılık bir kez daha dile getirilmiştir. Türkiye’nin Suriye ihtilafına siyasi çözüm bulmak için, ülke genelindeki ateşkesi tahkim etmek ve güven artırıcı önlemler geliştirmek üzere, Rusya Federasyonu ve İran’la birlikte tesis etmeye çalıştığı ‘çatışmasızlık bölgelerinin’, insani ve siyasi açıdan bölge barışına katkı sağlayacağı değerlendirilmiştir. Fırat Kalkanı Harekâtı ile DEAŞ terör örgütünden temizlenen bölgelerin yaşanılabilir hâle gelmesiyle, yüz bini aşkın Suriyelinin yaşadıkları yerlere geri dönmesinin önemine dikkat çekilmiştir. Türkiye’nin beklentisi gözardı edilerek, Suriye demokratik güçleri kisvesi altında faaliyet gösteren PKK/PYD-YPG terör örgütüne uygulanan destek politikasının dostluk ve müttefiklikle bağdaşmayacağı belirtilmiştir.
Şırnak’ın Uludere İlçesi Şenoba Beldesi’nde askerleri taşıyan Cougar tipi helikopterin yüksek gerilim hatlarına takılıp düşmesinin ardından helikopterin neden alçak uçuş yaptığı sorusu akıllara takılmıştı. Helikopter kazası ile ilgili konuşan güvenlik uzmanı Abdullah Ağar’ın, “Terör örgütlerinin eline ağır silahların geçmesiyle birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri mecburen taktik uçuşlar yapmaya başlamıştır!” tespitleri üzerinde durmak lazımdı.
CNN Türk’ün canlı yayınına katılan güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, 13 seçme askerimizin şehit düştüğü helikopter kazası ile ilgili şu değerlendirmeleri yapmıştı:
“Terör örgütlerinin eline (maalesef müttefiklerimizce sağlanan) ağır silahların geçmesiyle birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri (mecburen) taktik uçuşlar yapmaya başlamıştır. Bu da araziye bağlı olarak, bir anda yükselmeye veya alçalmaya yol açmaktadır. (Olayın) Buradan okunması gerektiğini düşünüyorum. (PKK’nın) Ellerinde çok ciddi bir patlayıcı yükü var. Sofistike silahlardan bahsediyoruz. Bakıyorsunuz tanksavar top çıkıyor. 2 km menzilli tanksavarlar var. Bunlar (elbette terörle) mücadeleye yansıyor ve yeni tedbirler almaya zorluyor.”
İşte bu noktada mutlaka hatırlamak ve hesabını sormak lazımdı: Çünkü PKK, ABD’nin verdiği bu silahları Sn. Erdoğan’ın da itirafıyla “İstismar ettikleri Çözüm Sürecinde yurdumuza sokup” depolamışlardı.
15 Temmuz üzerindeki şaibeler hâlâ kaldırılamamıştı.
“Endişeye mahal yok, 250 kişinin hayatına mal olmuş, sonrasında meydana gelen gelişmeler yüzünden siyasi tarihimizin en kara sayfalarından birini teşkil eden 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin gerçekleri de mutlaka ortaya çıkacaktır. İki kişinin tanıklığı bu işe yeter de artar bile: Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın… Bunlar konuyu enine boyuna irdeleyen gazetecilerin karşısına çıkarlarsa da olur, darbenin çatı davasında tanık olarak yer alırlarsa da olur…”[1] diyen Fehmi Koru, acaba “Sn. Hulusi Akar’la Hakan Fidan, eğer 15 Temmuz darbesiyle ilgili bildikleri gerçekleri konuşurlarsa; iktidarın da, yandaş takımının da, bizim gibi tarafsız takılanların da destek çıktığı sahte kurgular ve algılar hepten yıkılır ve herkes altında kalır… Öyle ise özellikle bu iki şahsiyetin asla konuşturulmaması lazımdır…” uyarısı mı yapmaktaydı?
AKP Milletvekili Şamil Tayyar ise 15 Temmuz hain darbe girişiminin önemli isimlerinden Akın Öztürk’le ilgili ilginç iddialar ortaya atmıştı:
15 Temmuz darbe girişiminin beyin takımının önemli isimleri Akın Öztürk, Mehmet Partigöç, Mehmet Dişli, Gökhan Şahin Sönmezateş ve İlhan Talu gibi isimler ilk kez hâkim karşısına çıkmıştı. Şamil Tayyar ise Beyaz TV ekranlarında yayınlanan Son Söz programında bu davaya değinerek, Akın Öztürk ve Mehmet Dişli‘nin bu isimler arasında önemli bir yere sahip olduğunu belirtip; bu davada özellikle bu iki ismi aklama çabalarının olacağını söylerken, davada en ağır cezayı almaları için takipçileri olacağını vurgulamıştı. Kritik isimlere suikast girişimi olabileceğinihatırlatan Şamil Tayyar ‘Bu kritik ve kilit rol oynayan iki ismin Akın Öztürk ve Mehmet Dişli’nin ayrıca korunması gerekir. Çünkü bunlar kurtarılmayacaklarını anlarlarsa ya da cümleyi şöyle kurayım kendilerine verilen sözlerin tutulmayıp, cezaevinde en ağır cezayı alacakları kanaati oluşursa itirafçı olmak isteyebilirler. Böyle bir durumda da bunlar konuşursa ortalık karışır diye düşünenler, Akın Öztürk ve Mehmet Dişli’ye cezaevinde suikast teşebbüsünde bulunabilirler.’ ifadelerini kullanmıştı.
“15 Temmuz’un beyin takımının yargılandığı ‘Genelkurmay Çatı Davası’nda ilginç şeyler olmaktaydı. Sanki sanık sandalyesinde darbeci generaller değil, 15 Temmuz oturtulmaya çalışılmaktaydı. Yargılananlar; 249 kişinin şehit olduğu 2195 kişinin yaralandığı kanlı darbe girişiminin sanıkları değil de, 15 Temmuz’un kontrollü darbe olduğu algısını yaratmaya çalışan kişiler olarak ön plana çıkarılmaktaydı. Darbenin aydınlatılması ve gerçeklerin ortaya çıkması için adil bir yargılama olmalıydı. Ama darbecilerin organize bir şekilde yapmaya çalıştığı algı operasyonuna da göz yumulmamalıydı. Genelkurmay çatı davası demek, 15 Temmuz’un beyin takımının yargılandığı en kritik davadır. Buradan çıkacak karar, 15 Temmuz’un çökmesine de neden olabilir, darbecilerin hak ettikleri cezalara çarptırılmalarını da sağlayabilir. Orada darbecilerin, 15 Temmuz’u sanık sandalyesine oturtma çabalarına karşı dikkatli olmak gerekiyor.”[2] diyen Abdülkadir Selvi niye bu kadar telaşlıydı?
İşte konuşmasından korkulan E. Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk’ün mahkeme yanıtları:
15 Temmuz darbe girişiminde Genelkurmay Karargâhında yaşanan eylemlere ilişkin Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de aralarında bulunduğu 221 sanık ilk kez hâkim karşısına çıkmıştı. Sanık generallerden YAŞ üyesi Akın Öztürk, çapraz sorgulamada FETÖ’cü çıkan damadıyla ilgili soruları da yanıtlamıştı.
Sanıklardan darbe girişiminin askeri kanadının bir numarası olduğu iddia edilen eski Yüksek Askeri Şura (YAŞ) üyesi Akın Öztürk, hainlik suçlamasıyla yargılanmasının kendisi için en büyük ceza olduğunu söyleyerek, 46 yılını orduda geçiren bir insan olarak silah arkadaşlarına silah doğrultacak bir insan olmadığını vurgulamıştı. Akın Öztürk şunları söyledi;
– “Ben 1960 darbesini, 1971 muhtırasını, 1980 darbesini, 28 Şubat olaylarını yaşamış, milletin üzerindeki olumsuz etkilerini gören bir asker olarak, bu darbe girişimini haklı görecek veya destekleyecek bir kişiliğe, yapıya sahip değilim. Bu yaftayı üzerime çiviyle çaksalar da tutturamazlar… ‘Yurtta Sulh Konseyi’ isimli oluşuma dahil olmadığım gibi bu oluşumun ismini ilk defa emniyet aşamasında polislerden duydum. Genelkurmay Başkanının darbenin başına geçirilmesi konusunda oluşturulan ekibe katılmadığım gibi komutanın ikna edilmesi için herhangi bir çabam da olmamıştır. Huzurda bulunan sanıkların hiçbirisi benim olaya karıştığımı, katkıda bulunduğumu, emir ve talimat verdiğimi söyleyemez.”
“Partigöç ile görüşmelerinizde siz mi, o mu aradı?” sorusunu Öztürk, Partigöç ile emir subayı aracılığıyla görüştüğünü, aramayı kendisinin yaptırdığını söyleyip. “Ben aradım hepsini. Önce Hava Kuvvetleri karargâhını, cevap alamayınca Genelkurmay Karargâhını arattım.”diye yanıtlamıştı. Akın Öztürk, soru üzerine sıkı FETÖ’cü çıkan damadı Hakan Karakuş’u o gece hiç görmediğini anlatmış. “Damadınızı hiç merak etmediniz mi?” sorusunu ise “Ben Genelkurmay Başkanı’nın yanına geldim, ondan sonra hiç ayrılmadım. Hiçbir pilotla temasım olmadı. O darbe hengâmesinde Hakan nerede, zinhar aklıma gelmedi. Bir tek Genelkurmay Başkanı’nın gözüne bakıyorum ben.” şeklinde cevaplamıştı.
Öztürk, bir başka soru üzerine o gece Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile sabaha kadar beraber olduğunu, Akar ile “Eyvah, Silahlı Kuvvetler rezil oldu” diye dertleştiklerini de hatırlatmıştı. O gece çoğunlukla 143. Filo’da bulunduğunu belirten Öztürk,“Genelkurmay Başkanımızın ifadelerine kendi ifadelerimi katarak tez elden bu işten vazgeçilmesini arkadaşlara iletmeye çalıştım. Hepsi bu” ifadesini tekrarlamıştı. “Onlar ne söylediler?” sorusunu ise Öztürk, “Birinci ve ikinci görüşmede kararlılıklarını gördüm. Üçüncü ve dördüncü görüşmelerde onlar da ikna oldular.” şeklinde yanıtlamıştı.
Bu sırada Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın TBMM darbeyi araştırma komisyonuna yolladığı ifadesinin tam metni ortaya çıkmıştı..
8 sayfalık metinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın “her şeyi göze alarak darbecilere şiddetle karşı çıktım” sözleri dikkatlerden kaçmamıştı. 15 Temmuz darbe girişiminde derdest edilip Akıncı üssüne götürülmesini anlatan Hulusi Akar’ın, komisyonun 10 sorusuna verdiği yanıtlarda:
-İlk andan itibaren darbecilerle hiçbir pazarlık olmadığını… Her şeyi göze alarak tekrar tekrar yanlış yaptıklarını hatırlattığını…
-Hareket özgürlüğümü kaybetmekle birlikte konuşma özgürlüğümü komutan tavrı içinde sürdürmekten sakınmadığını…
–Her şeyi göze alarak, darbecilere şiddetle karşı çıktığını…
-MİT’e yapılan ihbarın büyük planın bir parçası olduğu kanaatine vardığını…
-O zamana kadar FETÖ’nün darbeye cüret edeceğinin hiç umulmadığını ve hesaba katılmadığını…
-MİT’e yapılan ihbarın en başından itibaren ciddi bir şekilde ele alındığını anlatmıştı.
-İlgili birimlere tüm uçuşların durdurulması talimatını, bunun üzerine darbenin öne çekilmek zorunda kalındığını ve başarısızlığa uğradığını…
-MİT müsteşarının Cumhurbaşkanının koruma müdürünü aradığını…
-FETÖ/PDY’nin uzun zamandır farkına varıldığını hatta en üst seviyede risk olarak tanımlandığını anlatmıştı.
GKB Sn. Hulusi Akar’ın bir başarı olarak aktardığı: “Kanaatimce, alınan bu tedbirlerden dolayıdır ki, hainler paniğe kapılarak, daha sonra sanık ifadelerinden öğrendiğimize göre geç saatlerde yapmayı (saat 03.00) planladıkları işi öne almak suretiyle erkenden ifşa olmuşlardır.” ifadelerine takılanlar vardı.
“Planlanan hıyanet girişiminin başlamasından 12 buçuk saat önce açık açık ihbarı yapılan darbeyi önleyemeyip, öne aldırmak…” Nasıl bir başarıydı? Bu darbe önlenemediği için erkene alınan darbede hayatını kaybeden 250’den fazla insanın ve yakınlarının kaybı nasıl karşılanacaktı? soruların yanıtı aranmaktaydı. Öyle ya, bu darbenin öne çekilmeye mecbur bırakılarak başarısızlığa uğratıldığını savunmak “bu kontrollü bir senaryoydu” diyenleri haklı çıkarmaz mıydı?
TBMM Darbe Komisyonu Başkanı Reşat Petek Habertürk’te Didem Arslan’ın konuğu olup şunları açıklamıştı: “Eğer (FETÖ’cüler) o gece darbe yapmasaydılar 2-3 sene sonra darbeye gerek kalmadan devleti ele geçireceklerdi.” Ne yani, 15 Temmuz Darbe Girişimi hayırlı ve yararlı bir olay mıydı? O takdirde 15 Temmuz’un “Kontrollü darbe” olduğunu savunanlara niye kızılmaktaydı?
Sn. Hulusi Akar yazılı yanıtında: “MİT’e yapılan ihbarda darbe söz konusu değildi.” ifadesini kullanmıştı. Oysa MİT baskınıyla ilgili: “Albay beni çağırdı ‘Bu gece bir uçuşumuz olacak ve sonunda da Hakan Fidan’ı alacağız’ dedi.” itirafları vardı. Şimdi bir ülkede hem de bazı askeri birimlerin gidip MİT Başkanını kaçırma girişimi “darbe” dışında nasıl yorumlanacaktı?
“Bu esnada MİT Müsteşarı, Sayın Cumhurbaşkanı’nı bilgilendirmek istediğini söyledi. Müteakiben Cumhurbaşkanı Koruma Müdürü ile bir telefon görüşmesi yaptı.” sözleri de pek çok soruyu içinde barındırmaktaydı. Ve maalesef bunlar “Yani şimdi “MİT Müsteşarı’nı kaçırma” olayı için, Cumhurbaşkanı’nın koruma müdürü aranıp, “Orayı koruyabilir misin” diye mi sormuşlardı? gibi sorulara muhatap olacak tavırlardan mutlaka kurtulmak lazımdı. Çünkü artık; “Ben darbeyi eniştemden öğrendim…” uydurmacasıyla yutturulmaya çalışılan kuru kahramanlık edebiyatıyla bu durumu kotarmanın imkânı kalmamıştı. Tam bu noktada kafamıza yine: “Org. Hulusi Akar’la MİT Müsteşarı Hakan Fidan tanıklık yaparsa bu iş aydınlanır” diyen Fehmi Koru’nun iddiası takılmıştı.
FETÖ’cülükle suçlanan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın eski başdanışmanı Albay Orhan Yıkılkan, Kasım 2015 ve Şubat 2016 tarihinde “darbe girişimi olabileceği” konusunda iki ciddi ihbar geldiğini ve bunu Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a bildirdiğini niye ve kimlerin teşvikiyle açıklamıştı?
“Referansım Hulusi Akar’dır” diyen, Genelkurmay Başkanının eski başdanışmanı Albay Orhan Yıkılkan savunmasında şu çarpıcı açıklamaları yapmıştı: “Kasım 2015’te (Genel Kurmaya) bir rapor geldi. O da 15 Temmuz benzeri bir darbe girişiminin olacağı ile ilgili bir rapordu. Yaşar Güler çalışma yaptırdı. Böyle bir ihtimal var mı, yok mu? En sonunda “bu çapta böyle bir şey olamaz” diye karar verildi ve bir kenara konuldu… Şubat 2016’da (benzer bir rapor verilmişti). O zamanlar ciddiye aldığım bir konu olduğu için komutana arz ettim. 4 havacı generalle bir karacı generalin darbe hazırlığı içinde olduğu raporu, MİT müsteşarı tarafından dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’na sunulduğu bilgisi geldi. Bu Özel Kuvvetlerden bir Albayın bilgisi idi. Sonra bunu komutana arz ettik. Ondan sonra bu durum, benim açımdan ciddi bir konuya dönüştü.”
Yıkılkan, “Darbe girişimini sizce kim yaptı?” sorusunu, “Bence bunu karışık gruplar yaptı.” şeklinde yanıtlamıştı. Bu yanıt üzerine salondan “FETÖ, FETÖ” sesleri yükselince. Yıkılkan, “Bunun içinde FETÖ de olabilir, başkası da olabilir.”ifadelerini kullanmıştı.
Darbeyle ilgili sözleri tartışılan Hulusi Akar’a Devlet Bahçeli destek çıkmıştı. Bahçeli “Genelkurmay Başkanı benim babamın oğlu değil. Günü gelirse eleştiririz. Ama şu an çok yönlü bir savaş hali var. Destek olmak lazım”uyarısında bulunmuşlardı.
Darbe girişimiyle ilgili komisyona gönderdiği yanıtlar tartışılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a destek çıkan MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Terörle mücadele devam ederken komutanı tartışmaya açmak doğru değildir” ifadesini kullanarak Meclis Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’na gönderdiği cevaplar tartışılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a destek çıkmıştı. Ankara’da gazetecilerle iftarda bir araya gelen Bahçeli’nin, şu ifadeleri uyarıcıydı: “Darbenin muhatabı kendisidir. İtiliyor kakılıyor. Hıyanet yapanları bırakıp onunla uğraşmak doğru değildir. Emir komuta içinde olsa her şeyi söyle, yeridir. Ama daha FETÖ’nün kim olduğunu tespit etmeden her şeyi Genelkurmay Başkanı’na yüklemek doğru değildir. İfadeyi şöyle verdi böyle verdi diye hedef haline getirilmemelidir.”
15 Temmuz darbe girişimi gecesi yaşananları 8 sayfalık ifadeyle anlatan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ı hedef tahtasına koyanların elbette bir hesabı vardı. Sn. Hulusi Akar’a yöneltilen en büyük eleştiri: “Darbeyi önleyebilecekken zafiyet gösterdiği” iddiasıydı. Oysa bu iddianın asıl muhatabı Sn. Akar değil… Devamını okumak için tıklayınız.
[1] 30.05.2017 – Darbe kadrosu mahkemede topu taca atıyor. Fehmi Koru Günlüğü
[2] Darbecilerin yeni taktiği. Abdülkadir Selvi – Hürriyet
[3] (27.05.2017 – Hürriyet – Orgeneral Akar’ın 15 Temmuz’daki maskeleme stratejisi – Sedat Ergin)
[4] Sözcü FETÖ’cü ise… Nihal Bengisu karaca – Habertürk – 27-05-2017
Kaynak: http://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/15-temmuz-darbesindeki-saibe-bulutlari-ve-fetoculerin-sapkinliklari