8 Mayıs 2018
EEG (elektroansefalografi) Klonlama artık mümkün olabilmektedir.
Bilgisayarlar vasıtasıyla öfke, acı, endişe, küçümseme, ümitsizlik, dehşet, sıkıntı, korku, hayal kırıklığı, kin, kızgınlık, hiddet, gücenme, üzüntü, kıskançlık, haset ve teröre yatkınlık içeren menfi duyguların frekansları teşhis edilmekte ve “duygu imza kümeleri” olarak EEG’den ayrılabilmektedir. Bunların frekansları ölçülmekte ve belirli frekans kümesi sentezlenip başka bir bilgisayarda sınıflandırılarak biriktirilmektedir. Bu duyguların her bir grubu ayrı ayrı etiketlenip 25. kare prensibiyle belli ses frekansları altına yerleştirilmekte ve hedeflenen bir insanda veya insan grubunda, hedeflenen duyguların ortaya çıkması için beyinlerine gönderilmektedir.
Irak Savaşı’nda bu metod kullanılmış; Iraklı askerlerde korku, umutsuzluk, hayal kırıklığı, dehşet duyguları uyandırılarak direnmeleri engellenmiştir.
Kapalı Devre Kamera Sistemleriyle bir insanın aurası, parmak izi, avuç içi, göz irisi, yüzü, retina tabakası, el yazısı, yürüyüş ve yüz ifadesinin biyoölçümleri alınıp tanımlama sistemlerine aktarılabilir. Bu şekilde o insanın hastalıkları, zayıf noktaları, hafızasındaki gizli kayıtlar ve ruh hali belirlenebilir, ekrana yansıtılabilir, beyin faaliyetini kontrol edecek uygun dalgalar gönderilebilir. Ayrıca, belirlenen kişiye uygun feromonlar seçilerek belirlenen amaç doğrultusunda yönlendirici parfümler yapılabilir. Bu metot özellikle devlet adamları ve etkili kişiler üzerinde denenmektedir.
RFID Çipleri ve tehlikeleri!
Uluslararası büyük firmalardan satın alınan eşyalar (bilgisayar, buzdolabı, çamaşır makinası mutfak eşyaları, vs.) ve giysiler RFID (Radyo Frekans Kimliği) çipleri taşımakta ve takip edilebilmektedir. Cep telefonları ve arabalar sürekli olarak izlenmektedir. Artık nüfus cüzdanlarına ve yemek tabaklarına da RFID çipleri yerleştirilebilmektedir. Giysilere yerleştirilen çiplere nanomoleküller ile bir nanotüp koyulabilir, gerektiği zaman bu tüpün içeriği vücuda enjekte edilebilir veya planlanan herhangi bir şekilde kullanılabilir. Yani araba ya da cep telefonu kullanmasak da yerimiz tespit edilebilir, üzerimizde taşıdığımız mikroçipler uydudan veya bir bilgisayardan yönlendirilebilir.
Bugün dünya çapında milyonlarca askeri personel “güvenlik” gerekçesiyle, binlerce insan ise hükümetler tarafından “kontrol” niyetiyle mikroçiplenmiştir. Bazı politikacılar ve hükümet temsilcileri tüm tutuklu ve esirlerin “güvenlik” amacıyla mikroçiplenmesini istemekte; yine “güvenlik” için yeni doğan bebeklerin mikroçiplenmesini mecbur kılacak yasa önerileri getirmektedir. Bebekleri çiplemenin en kolay yolu ise aşıları bu amaca uygun üretmektir.
Yapay uzuvlara sahip insanlar, beyinlerine yerleştirilen bir tuz tanesi büyüklüğündeki elektronik implant sayesinde yapay kollarını ve bacaklarını hareket ettirebilmektedir ve bu mikroçip, o kişiyi uzaktan yönetmek için yeterlidir.
Nanoteknoloji ürünü diş protezleri, kemik tozu, implant ve nanokompozit dolgu da ağızda bir tür çip görevi görerek, kişinin, merkezi bir bilgisayara otomatik olarak bağlanmasına ve zihin kontrolüne vasıta olabilir. Beyne, dizlere, omurgaya, çene kemiğine veya herhangi bir uzuva yerleştirilen implant, insanlarda korku, heyecan, halüsinasyon oluşturabilir, beynin bazı bölgelerini canlandırarak renkli görüntüler, yersiz duygular ve hareketlere sebep olabilir. Amerika ve Avrupa’da özel tim eğitimi verilen köpeklerin dişlerine titanyum kaplama yapılarak bilgisayar aracılığı ile uzaktan yönlendirilmektedir. Beyinleri bilgisayar tarafından kontrol altında tutulan köpekler, terminatör gibi korku nedir bilmedikleri için, operasyonlarda özel timden daha başarılı işler görmektedir. Burada dikkat çekici olan, metal kaplama yerine titanyum kaplamanın tercih edilmesidir. Bu durum “titanyum implant yaptıranlar da uzaktan yönlendirilebilir mi?” sorusunu akla getirmektedir. Çünkü dokuları dolduran ve bir nano-nöro alıcı hale getiren titanyum birikintisi veya titanyum protezler nano bilgisayarlar (4. Nesil bilgisayarlar) için otomatik bağlanma yeri olabilir.
Ancak mikroçipler olmasa da, beyinlere mikrodalgalar ve dijital dalgalar ileterek aynı amaca ulaşmak mümkün hale gelmiştir.
Toplumsal zihin kontrolü; toplumu istenilen tarafa yöneltmek; dini ahlakı, gelenekleri ve kültürünü çökertmek için düşünülmekte, televizyondan basına, reklamlardan dizilere ve internet programlarına kadar her şey bu amaçla düzenlenmektedir. Bugün müzik, sinema, gıda, ilaç ve sağlık endüstrisi, gen teknolojisi ve nanoteknolojinin insanlığı vahim bir sona doğru hızla sürüklediği tehlikeli bir sürece girilmiştir.
Bilim adamlarına göre, psikotronik ve psikotropik teknoloji, atom bombasından daha tehlikelidir. Bu teknoloji, insanlardan her emri yerine getiren “zombi üretme” teknolojisidir. Son yıllarda yapılan film, çizgi film ve bilgisayar oyunlarıyla insanlar, özellikle çocuklar bu teknolojinin hedeflediği amacın gönüllü denekleridir. Bu, sadece bir kişiye ya da küçük bir gruba değil, etnik bir gruba, bir millete veya bütün dünya nüfusuna karşı kullanılabilecek büyüklükte bir teknolojidir.
Bu alanda araştırma yapan bilim adamlarının ortak kanaatine göre Psikotronik silahların etkisinden korunabilenler yalnız inanç sahipleri ve cihat (küfür ve kötülükle mücadele) ehlidir!
İnanan insanı ne hipnoz, ne de elektromanyetik dalga ile kontrol altına almak mümkün değildir. Bu çarpıcı fenomen, ciddi bilimsel araştırmalar ve denemelerle ortaya çıkmış bir gerçektir. Çünkü inançlı ve vicdanlı bir insan, etki altında bile başkasını öldürmez… Haramdan kendini koruyan ve Allah’tan korkan insan hiçbir şekilde harama meyledemez… Halis ve salih bir Müslüman yalan söyleyemez, zalim olmayan ihanet edemez, imanlı insan nankörlük edemez.
Örneğin bu denemelerden birinde, hipnoz altındaki bir adama, birisini öldürme emri verilmiş, ancak adam tam bıçağı saplayacakken koluna kramp girmiştir.
“Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı gücü yoktur (bunu unutmayın ve gaflete kapılmayın).
Şeytanın sultanı (tesir ve tahribatı) sadece onu veli edinip kendisine uyanlar ve Onu (şeytanı) Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl Sûresi: 99-100)
İnsan Genom Projesi’nde çalışan ünlü Amerikalı araştırmacı Dr. Collins: “Mükemmel genetik yapımızda “Tanrı geni” adı verilen bir gen olduğu ortaya çıktı. Bu geni aktif olmayanların inançsız olduğunu tesbit ettik. Fakat şimdiye kadar yaptığımız araştırmalarda “Tanrı geni”nin aktif hale gelmesini sağlayan dış bir etken bulamadık. Ne çevrede olan değişiklikler ne de kalıtsal nedenler “Tanrı geni”nin üzerinde etkili olmuyor. Tanrı geninin mucizevî bir şekilde aktif hale gelerek insanlarda inanç olgusunu meydana getirdiğini düşünüyoruz” demektedir ve ilahi hidayet sırrına işaret etmektedir.
Sadece Allah (C.C.) aktif inanç genini inaktif hale geçirebilir ve sadece Allah’ın isteğiyle inanç geni aktif olabilir. “Biz hiçbir Elçi’yi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara (İlahi gerçekleri ve insani görevlerini) apaçık beyan edip (anlatabilsin). Böylece Allah dilediğini (küfrü ve kötülüğü tercih edeni) şaşırtıp saptırır, dilediğini (imana ve iyiliğe yöneleni) hidayete erdirir. O Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.” (İbrahim Suresi: 4)
Nanoteknoloji ile zihin kontrolü Deccalizmin hedefidir!
Nanoteknolojinin, zihin kontrolünde gelinen son aşama olduğu bilinmektedir. DNA molekülleri baz alınarak, bir Bio-Nanoteknolojik anahtar olan ve saç telinin binde biri kalınlığındaki “Nanoactuator” üretilmiştir. Nanoactuator, bir mikroçipten ve bu çipin minyatür bir kanalına bağlanan DNA molekülü ipliğinden meydana gelmekte ve canlı hücrelerin ürettiği doğal enerjiyi kullanarak çalışabilmektedir. Nanoactuator, hücre enerjisini kullanırken ortaya çıkan elektromanyetik sinyaller doğrudan bilgisayara aktarılabilir, böylece canlılar dünyası ile bilgisayar dünyası arasında bağlantı kurulabilir. Nanoactuator aynı zamanda organizmalar arası bağlantı kurmak için de kullanılabilir. Bu mikroçipin, beyin dokusu dahil, her dokuya yerleştirilmesi mümkün olablir. Bilgisayardan beyindeki mikroçipe gelen sinyaller beyne birtakım resimler, görüntüler, sesler, kokular ileterek program yükleyerek beyni kontrol altına alabilir. Böylece düşünceler, istekler, duygular, sevinçler ve üzüntüler nano-bilgisayarlar tarafından yönlendirilebilir ve tamamen farklı, yapay bir zihin inşa edilebilir.
Birkaç molekül büyüklüğündeki nanoactuatorler ilaçlara, tuza, suya, una veya herhangi bir yiyeceğe katkı maddesi olarak katılabilir veya havaya serpilebilir. Sindirim veya solunum yoluyla gelen bu nanoactuatorler bütün dokulara yerleşebilir.
Nanometre, teknik bir ölçü birimidir ve metrenin milyarda biri anlamına gelmektedir. Nanoteknoloji, maddeler üzerinde 100 nanometreden küçük boyutlarda gerçekleştirilen ölçüm, modelleme, işleme ve düzenleme gibi çalışmaları içermektedir. Nanoparçacıklar, maddenin atomik-moleküler boyutta mühendisliğinin yapılarak … Devamını okumak için tıklayınız.
[1] Mikroway News Dergisi, Luis Slizen
[2] Bak: gerçek Tıp, Yitik Şifanın İzinde, sh: 422 ve devamı
[3] Mücadele: 19, 20 21