30 Haziran 2019
“Meşruti Başkanlık” bizim kullandığımız bir kavram olup; şartlarla sınırlı yetkilere sahip devlet yöneticisi… Anayasal kıstaslar ve hukuki kısıtlamalar içinde ve seçilmiş Meclis denetimindeki Başkanlık Sistemi anlamındadır. Meşruti Başkanlık; kuvvetler ayrılığını benimseyen, mutlak monarşiyi de güya demokratik ve despotik her türlü keyfi yönetimi de reddeden, adil ve asil bir yönetim biçimini tanımlamaktadır.“Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı, Halkın Başkanı veya Meşruti Başkanlık” gibi sıfatlara takılmadan; halkın hür iradesi ve gönüllü-bilinçli tercihi ile iş başına gelip, yine adalet, dirayet, feraset, cesaret ve şefkatle ülkeyi yöneten, her yönden geliştirip güçlendiren ve dış güçlerin güdümüne girmeyen, farklı ve aykırı din ve düşünce kesimleri arasında dengeyi ve düzeni gözeten yöneticilere ihtiyaç vardır.
Hem, gerçekten milli iradeye, yani halkın yakından tanıdığı ve olgun bir şuur ve sorumlulukla seçip Meclis’e yolladığı milletvekillerine dayalı… Hem, örnek ve adil bir laiklik prensibinin uygulandığı… Hem, ülkede müspet milliyetçiliğin, İslam âleminde “ümmet bilincinin” ve dünya genelinde temel insan hak ve hürriyetlerini gözetmenin amaçlandığı… Hem de hızlı, yaygın ve yüksek kalkınma programlarının ve hayat standartlarının sağlandığı “meşruti başkanlık ve parlamenter denetim ve saygınlık”, ülkemiz için tarihi fırsatlar ve talihli atılımlar sağlayacaktır. Böylece şimdiki güdümlü ve güdük demokrasi çıkmazından ve “Cumhuri Krallık” diyebileceğimiz, küresel güçlere “Gizli Genel Valilik” utancından kurtulup gerçek demokrasiye, örnek laikliğe ve yüksek refah seviyesine ulaşmamız da mümkün olacaktır. Bu konuda değerli Millî Gazete yazarlarından İbrahim Halil Er’in önemli yazısını, bazı eklemelerle sizlerle paylaşmak istiyorum.