Dilipak’ın İtirafları; Siyonizm Güdümlü Halifelik Hazırlıkları ve Türkiye’yi Hedef Alan Savaş Planları

1154
Paylaş:

19 Ocak (2017) Perşembe akşamı Kanal-A’da, Tarih ve İrfan programına katılan Abdurrahman Dilipak şu itiraflarda bulunmuşlardı:

“Doksanlı yılların başlarında BOP’un ve ılımlı İslamcılığın siyasal ayağını organize etmemi öneren (Siyonist Yahudi stratejist) Graham Fuller bana: ‘Çünkü bu bölgede biz sizsiz (Türkiyesiz) başarılı olamayız; siz de bizsiz (ABD’siz) bir yere varamazsınız!.’ teklifini sunmuşlardı.”

Şimdi sormak lazımdı:

a) Sn. Dilipak, demek ki bu Siyonist gâvurların zatıâlinize, böylesine tehlikeli ve hıyanet içerikli teklifleri getirmeye cesaret verecek ve kendilerini ümitlendirecek kadar güven duymalarına yol açan, çok gizli ve kirli irtibatlarınız ve geçmişte ortak alakalarınız vardı. Yoksa Graham Fuller gibi şeytanın şakirdi bir Siyonist Yahudi’nin, öyle torbadan tombala çeker gibi sizi bulup bu teklifleri aktarması ve zatıâlinize sırlarını ve amaçlarını açması imkânsızdı.

b) Siyonist kâfirlerin bu yöndeki heves ve hedefleri (ve sizin daha önce itiraf ettiğiniz Türkiye üzerindeki DIŞ PROJELERİ) başarıldığına ve BOP’un siyasi ayağı olan AKP iktidara taşındığına göre, herhalde sizin de bu oluşumun aşamalarında özel ve önemli katkılarınız ve gâvur hizmetkârlığınız olmalıydı!?..

Neyse, sizin ABD ve onun derin devleti Siyonist Yahudi Lobileriyle ilginç hatta iğrendirici irtibatınızı, koyu dindarlık ve şeriatçılık perdesi altındaki manevi tahribatlarınızı; hem kendi ifadelerinizle hem de basında yer alan ve yalanlanmayan haberlerle ve tabi elimizdeki bilgi ve belgelerle uzun bir yazı halinde kamuoyunun dikkatine sunma zamanı yaklaşmakta ve zaten şartlar da olgunlaşmaktaydı.

Aynı programda Sn. Dilipak; sırıtan bir bilgiçlik edası ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yön ve akıl veren önemli bir fikir adamı tavrıyla, ağzından şu anlamda laflar da kaçırmıştı!

“Hilafet makamı ve mesuliyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şahsı manevisinde mündemiç (Yetki ve sorumluluk sahası içerisinde saklı) bulunmaktadır. Sn. Erdoğan Ak Saray’da: Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Afganistan… gibi tüm İslam ülkelerinin temsilcilerine bir oda ayırmalı ve böylece Tüm İslam Dünyasının fiili koruyuculuğunu üzerine almalıdır!..”

Oysa HİLAFET, öyle simgesel ve göstermelik bir siyasi araç değil, İslam Âleminin gerçek ve geçerli gücünü temsil edecek etkin ve yetkin bir makamdır. Erbakan Hoca’nın tarihi beş adımı: 1- İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı, 2- İslam Ortak Pazarı, 3- İslam Ortak Dinarı, 4- İslam Savunma Paktı, 5- İslam Kültür ve Eğitim İşbirliği Kurumları oluşturulmadan…. Ve tabi İsrail’le ve arkasındaki Haçlı ABD ve AB ile tarihi hesaplaşma yaşanıp, şeytanı güçler hizaya sokulmadan, tutup uyduruk bir Hilafet kılıfını Erdoğan’ın sırtına takmak ve hem kendi milletimizi hem de İslam Ümmetini bu kof görüntülerle avutup oyalamak, işte o Siyonist merkezlerin başka bir planıydı! Yoksa görüştüğünüz Graham Fuller zatıâlinize bu hususta da mı bazı öneriler ve projeler fısıldamıştı?

Bay Dilipak, İsrail’le normalleşme ve teslimiyet anlaşmasını resmen ve cesaretle(!) imzalayan, Haçlı AB peşinde huzur ve kurtuluş arayan, stratejik müttefiki ABD’ye, bunca hıyanet ve hakaretine rağmen, bir iki sızlanma-nazlanma dışında hiçbir ciddi tavır koyamayan, hatta hıyanet ve işgal üssü İncirlik’i bile kapatamayan şu dindar kahramanlarınıza bir de tutup HALİFE cübbesi geçirirseniz, söyleyin bakalım İslam Ümmeti’nin mi, yoksa İsrail’in mi hizmetkârı olacaktı?

ESAM Konferansı’na katılan İHH Başkanı Bülent Yıldırım bile şu itiraflarda bulunmuşlardı..

“Dünya Siyonizm’i, İsrail’in güvenliği ve geleceği açısından Türkiye’yi kontrol etmek istiyor… Ve tabi Türkiye üzerinden de tüm İslam dünyasını yönlendirmeye çalışıyor… İsrail’le Türkiye arasında imzalanan normalleşme anlaşması, ne beni, ne bizi temsil etmiyor… AKP iktidarının tarihi bir gafletle imzaladığı bu anlaşma sonrasında İsrail’in daha da azgınlaştığını herkes görüyor!.. Yüksek bir şuur ve sorumlulukla ve Erbakan Hoca’nın özel talimatıyla başlatılan Mavi Marmara sürecinin olumlu ve onurlu etkileri de, bu anlaşma ile boşa çıkarılmış oluyor…”[1]

Erbakan’a 11 ay dayanamayan dış güçler ve Masonik merkezler, acaba Sn. Erdoğan’a 15 yıl iktidar, şimdi Halife-Başkan fırsatını niye sunmuşlardı?

Çünkü Büyük İsrail’i kurmak için AKP’yi kullanacaklardı ve tam 15 yıl bunun altyapısını dindar kahramanlara hazırlatmışlardı. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bu tutarsız ve duyarsız politikaları “makas değiştirmek” olarak yorumlamaktaydı. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye ve Rusya’nın koordinasyonunda gerçekleştirilecek Astana zirvesi öncesi gittiği Davos’ta iyice zırvalayıp AKP’nin gerçek ayarını ortaya koymuşlardı. Mehmet Şimşek, “Türkiye’nin Suriye’de Esad’sız bir çözüm konusunda ısrar etmemesi gerekir” sözlerine kendince açıklık getirerek, “Esad’lı bir çözümü içlerine sindiremediklerini; ancak bölgedeki şartların dramatik biçimde değiştiğini” vurgulamıştı.

Davos’un en prestijli ve değişmez davetlilerinden biri Washington Post editörü Siyonist Yahudi Lally Weymouth’un Seehof Hotel’de verdiği öğle yemeğindeki açıklamaları AKP’nin gaflet ve hıyanetine ayna tutmaktaydı. Evet,Mesud Barzani, bütün dikkatlerin çevrildiği Davos’tan, Washington Post aracılığı ile bütün dünyaya şu mesajı açıklamıştı:

“Bağımsız Kürdistan’ı konuşma ve bütün Kürtleri tek bir bayrak altında toplama zamanı gelip dayanmıştır.” İşte bu Barzani’ye resmiyet ve devlet statüsü kazandıran ve Büyük İsrail’in en önemli bir ayağını oluşturan ise bu AKP iktidarıdır.

Abdurrahman Dilipak: “Ah İsrail, vah İsrail”[2] yazısında, Siyonistlere“Acıtmadan ve çaktırmadan adım adım açılın!” mesajı mı yollamaktaydı?

“Dinle Netanyahu! Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Sizi ne Clinton kurtarabilir ne de Trump! Öfkesi aklından büyük, gırtlağına kadar zulme batmış bu adamlar İsrail için kurtuluş umudu değil, felaketin büyütülmesinden daha başka bir şey yapamazlar… Seni oraya yerleştiren batılı abilerinin sözünü dinlemediğin için cezalandırılacaksın.. Şimdi, daha fazla toprak kazanmak değil, artık mevcudu muhafaza için çalışman gerektiğini söylüyorlar, anlamıyorsun… Senden istedikleri, bugünkü Filistin yönetimi ile masaya oturman ve barış anlaşması imzalaman. Hatta Filistin yönetiminin masaya oturmasını garanti etmek için, gerekirse taviz de vermen.. (Dediklerini yap ve kurtul…)

Anlamak istemiyorsun ya, yarın bugünkü Filistin yönetimi gidip yerine Hamas türü, Halid Meşal gibi biri gelirse bugünleri çok ararsın demeye çalışıyor batılı dostların (onlara uy). İsrail kuruluşundan bugüne en büyük krizlerinden birini yaşıyor.. BMGK kararı aslında bu anlamda İsrail’in yalnızlığının tescili oldu.. Bu durum İsrail’de iktidar ve muhalefet arasında daha da ciddi bir ayrışma konusu oldu.. Şimdi İsrail ABD ve batıdaki yalnızlığı gidermek için muhtemelen Rusya’ya, Türkiye’ye, Arap dünyasına yakınlaşmaya çalışacak.. Bu çok da kolay olmayacak. Bunu hem kendileri, hem de ötekiler çok da içlerine sindirmeyecekler.. (Ama yapmaları gerekir, Türkiye ile normalleşme anlaşması olumlu bir gelişmedir.)

Zaten Hilafetten Cumhuriyete devreden manevi bir miras olarak Kudüs konusu Türkiye’nin sıcak gündeminde.. Biz artık o topraklara bir adım daha yakınız.. Biz sadece bir kale olarak ya da Vahdeddin Han’ın türbesi için değil, Ankara anlaşmasının verdiği imtiyazdan öte, gelinen noktada daha ileri bir birlik için Bilad-ı Şam topraklarında olacağız.. Yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye bu dünyadaki yerini almaya hazırlanıyor..” diyen Dilipak, acaba Filistinlileri mi yoksa İsrail’i mi kollamaktaydı?

“Pentagon’da İngiltere ve Amerika savaşı çok açıktır. Normalde ortaklar birlikteliğin zafere ulaşması için çabalar. Ancak konu Asya, Avrupa veya Afrika olunca bu ortaklık biter. İngiltere 2011 yılından itibaren Afrika ve Asya’da kaybetti. Avrupa Birliği’nden çıkmasaydı, Avrupa’yı da kaybedecekti. Şimdi, yeni ortaklık başladı. Trump, İngiltere’nin ilk tercihi değildi. Ancak büyük devletler ani karar değişikliğinde treni raydan çıkarmadıkları için büyük kalırlar. İngiltere bunu yaptı. Trump’la da işbirliği kararı aldı. İngiltere’nin yeni dönemde güçlü anlaşmalar yapacağı ülkeler de netleşti: Hindistan, Japonya, Türkiye ve Pakistan.

İngiltere, Türkiye’yi Ortadoğu ve Afrika’ya açılan kapı olarak görüyor. Aynı zamanda, oradan gelecek tehlikelere de tampon bölge olarak Türkiye’yi seçti. Akıllı adamlar. En büyük rakiplerini dizginlemek için adım atıyorlar. Ortadoğu kabul etsek de etmesek de dünyanın merkezi. Savaşların burada olması tesadüf değil. Bunca terör örgütünün gelip buralarda boy göstermesi kendiliğinden olan bir şey hiç değil. Bunca liderin devrilmesi de… Oyun kapımızın önünde kuruluyor. Bu nedenle ittifaklar kurulur ve yıkılır! Trump da şimdilik İngiltere’nin bu fikirlerine sıcak bakmak zorunda. Ancak 20 Ocak öncesi ve sonrası farklı olacak. Kesin olan şu ki ABD’de iki kanat çarpışacak. Biri İngiltere ile ortaklık istiyor, diğeri de karşı çıkıyor. Çünkü Amerika’nın da içinde derin bir yapı bulunuyor. Ve o yapı da Britanya’yı istemiyor. Oradaki kavganın sonuçları sadece bizi değil dünyayı etkileyecek görünüyor”[3] diyen Ergün Diler “Türkiye’nin çıkarı Amerika’nın yanında yer almak ve İsrail’le barışmaktır” mesajını kafalara kazıyıp durmaktaydı…

Evet, “Savaş başlamıştı”, ama asıl tehlike işbirlikçi iktidardı!

“Zaten AB ile ciddi bir sorunumuz vardı. Bu gidişatla krizin daha da yoğunlaşacağı sanılmaktaydı. Çünkü Avrupa giderek faşizme doğru kaymaktaydı. Öte yandan; NATO ile kriz kapıdaydı. İncirlik konusu 15 Temmuz’dan beri gündeme taşınmıştı. Darbe girişiminin ardında NATO’nun olduğu iddiası tek başına yeteri kadar sinir bozucuydu.. En son iddia İstanbul’daki terör saldırısının arkasında Gladyo’nun olduğu iddiasıydı. Bu iddia sahiplerine göre GLADYO B’nin gerçek ismi JSOC’tu. Yani The Joint Special Operations Command. Müşterek Özel Operasyonlar Komutanlığı. Bu oluşum ABD’nin içinde kurulmuş, sonra ağ gibi yayılmıştı. El Kaide de, DEAŞ da bunların uzantısıydı.

ABD’nin hem Gülen’e, hem de PYD’ye sahip çıktığı artık açıktı.. NATO ülkeleri de hem FETÖ hem de PKK-PYD terör örgütü militanlarını korumaktaydı. ABD, Suriye’deki kampta PKK’lı teröristlere askeri eğitim yaptırmaktaydı. Afrin kampında ABD’li askerlerin eğittiği PKK’lılar Türkiye’de eylemlere katılmaktaydı. Türkiye’ye karşı örtülü bir savaş açılmıştı. İstihbarat birimleri tarafından Başbakan Yıldırım’a sunulan rapora göre, PKK’ya verilen silahlarla ‘modern bir askeri birlik’ donatılırdı. PKK’nın, sözde kantonlara inen hafif ve ağır silahlar ile birlikte, önemli miktarda cephaneyi Münbiç – El Bab – Afrin hattına naklettiği gelen bilgiler arasındaydı. Silah eğitiminin de bizzat ABD’liler tarafından “hızlandırılmış kısa dönem kurslar” biçiminde verildiği saptanmıştı.. Bu kamplarda aynı zamanda PKK-PYD ile birlikte hareket eden Hıristiyan güçler, Ezidiler de vardı. Hıristiyan gerillalar arasında yerli milisler kadar, Afrika, Latin Amerika, Avrupa, Asya, Balkanlar ve Rusya’dan gelenler de bulunmaktaydı.

Bunlar arasında uygun tipler ve başarılı elemanlar Gladio-B’ye alınmakta ve bölgede operasyonlar için özel bir operasyon timi oluşturulmaktaydı… Yani ABD ve NATO sadece destek sağlamamakta, bu kaynaktan kendisi de en azından istihbarat ve insan kaynakları açısından yararlanmaktaydı…. Zaten bu savaş, olaylar bu şekilde gelişmese de bir şekilde başlayacaktı. Çünkü BOP üzerinden ilk etapta 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapıları değiştirilmeye çalışılmaktaydı. Bu soğuk savaş dalgasının ilk etkisi Kuzey Afrika, Arap yarımadası ve ön Asya’da kendini göstermeye başlamıştı.. “Arap Baharı” dedikleri de buydu aslında. “Islam and Democracy Foundation” bunun için “Demokrasi” etiketi ile soğuk savaş için “Özgürlük, acıklı, yeniden yapılanma” hareketleri için hazırdı.. Kademeli olarak İran, Balkanlar, Kafkasya, ön Asya, Nil Vadisi ve tüm Afrika’ya doğru genişlemiş olacaktı.. Ama evdeki hesap çarşıya uymayacaktı…

Bu arada; Trump’ın akıbeti halâ karanlıktı. Bu yeni başlayacak savaş, eski soğuk savaştan ibaret sanılmasındı. ABD kendi içinde de ayrışmıştı… Başkanlık seçimlerinin meşruiyetine ilişkin tartışmalar son yayınlanan raporla daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştı. CIA, FBI ve NSA’in ortak hazırladığı 25 sayfalık raporda, Moskova açık bir şekilde Trump’ın seçimleri kazanması için devreye girmekle suçlanmıştı. Raporda, Demokratların adayı Hillary Clinton’ı itibarsızlaştırarak Donald Trump’ın seçimleri kazanmasını sağlamak için siber saldırı emrini Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bizzat verdiği yazılmıştı. Bana göre ABD içeride birlik sağlamak ve halkın bölünmüşlüğünü, “ölümü gösterip hastalığa razı etmek için” gizli bir el 11 Eylül’ü hatırlatan bir dış tehditle giderek can sıkan siyasi tartışmaları durdurmaya çalışacaktı.. Trump eğer yemin eder ve göreve başlarsa Nisan sonuna kadar, yani 90 günlük bir süre içinde olacakları görmek lazımdı.

Mayıs’ı bekleyelim. Hem Türkiye, hem bölge, hem AB, ABD ve NATO’da olacakları görmek için biraz daha beklememiz lazımdı. Suriye, DAEŞ, PYD, PKK, FETÖ, NATO, ABD, AB ile ilişkiler, Anayasa referandumu ve yeni hükümet teşkili hepsi bu zaman dilimi içinde gerçekleşmiş olacaktı… Bakın 2017’nin ilk çeyreği çok önemli bir zamandı… Açı ve istikamet bu zaman diliminde şekillenecek. Sonrası o istikamette devam edecek durumdaydı. Birilerinin “Vay” haline.. ABD’nin, İsrail’in, NATO ülkelerinin, İngiltere’nin, AB’nin vay haline ki, ne “vay!” Ve tabi sadece Şeytan’ın rızasının tecellisine vesile olanlar için değil, içeride ve dışarıda onların muhibleri için de vay onlara! Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çeviren Rahman’dı ve vaa’dinden asla caymayandı!”diyen Dilipak, evet çok doğru saptamalar yapmakta, ama bütün bu sorun ve sıkıntıların suç ortağı olan AKP iktidarını “Kurtuluş odağı” göstermekle, gerçekleri saptırmaktaydı. Oysa BOP eş başkanlığı yaptırılan, Suriye’de Arap Baharı yangınına benzin taşıtılan ve Haçlı ordularıyla, Libya’nın tahribat ve talanında taşeron olarak kullanılan iktidarın ve sorumlularının kim olduğunun Dilipak elbette farkındaydı.

ABD istihbaratı: Türkiye’nin dış politikasını NATO için tehdit saymaya başlamıştı!

Devamını okumak için tıklayınız.


    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.