30 Mayıs 2024
Bu başlığımızın konusu; “Hikmetli siyaset sanatı; en stratejik, en kritik kurumlarda görev alanların başarı sırları ve başkanlığın esasları” yani Devlet ve Hükümette sorumluluk yüklenme hazırlığıdır. Neden böyle bir konuya ihtiyaç duyulmaktaydı? Sahabelerin hepsi mübarektir, ancak farklı konularda farklı meziyetleri vardır. Bakınız; Hazreti Ömer Efendimiz, takva ehli sahabeden bir arkadaşına: “Lütfen anlatır mısın, takva nedir?” diye sorunca, o sahabe: “Sen hiç, uzun mesafe yürüdüğün için ayakkabılarının yırtıldığı, yalın ayak kaldığın halde, çok acıtıcı, iri dikenler bulunan bir bölgede yürüdün mü?” “Evet” “İşte takva, öyle bir bölgede yürür olmanın dikkatiyle hayatını yaşamaktır!” şeklinde yanıtlamıştı. Biz, onların ruhaniyetine sığınarak, bugün takvayı şöyle tarif ediyoruz: Mayınlı, her an patlamaya hazır bir arazide bulunmaktayız, ama karşıya geçmek zorundayız. Orada mayınlara basmamak için nasıl dikkat kesiliyorsak, ne kadar özen gösteriyorsak, hayatımızı, özellikle Allah’ın rızası ve tüm insanlığın rahatı için Milli Çözümle, Adil Düzen Devrimiyle ilgili sorumluluklarımızı ve tüm kulluk borçlarımızı bu dikkat üzere yürütme duyarlılığı takvanın tanımı ve icabıdır. Her an bir mayına basma, her an şeytanın bir tuzağına kapılma ihtimalimiz vardır. Bunları hesap ederek davranmak, ne aile ve komşuluk ilişkilerimizde, ne ticaret ve alışverişimizde, ne memuriyet ve mesleğimizde ve ne de siyaset ve devlet işlerimizde, asla kul hakkına girmemeye ve Allah’ın hukukunu çiğnememeye çalışmak; ülkemizin, devletimizin ve milletimizin kalkınması ve huzura kavuşması için çabalayıp çırpınmak, bunların tamamı “takva” kapsamındadır. Yoksa; şuursuzca çok tesbih çekmekle uğraşmak, elinde tesbihmatikle dolaşmak, gösteriş yapmak, ama fırsat bulunca her günaha batmak, öte tarafta faiz ve fuhuş serbestliğine, Haçlı AB’ye girme heveslerine, Siyonist İsrail’le iş birliğine arka çıkmak ve fetva uydurmak ise sadece riyakârlık ve sahtekârlıktır. Takva, kılık-kıyafetle falan alâkalı değildir. Yunus Emre ne buyurmuş asırlar önce? “Dervişlik olaydı taç ile hırka… Biz dahi alırdık otuza kırka!”