17 Mayıs 2019
11 üyeden oluşan YSK’nın, vicdan erbabını, hatta bazı AKP’li hukukçuları bile şaşırtan kararı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için seçimler 23 Haziran 2019’da yeniden yapılacaktı.
YSK’nın İstanbul seçimleriyle ilgili kararı, 4 ret oyuna karşı 7 evet oyuyla alınmıştı. YSK’nın kararı sonrası, YSK kararında evet ve ret oyu veren YSK üyelerinin isimleri Twitter’da, sosyal medyada tek tek paylaşılmıştı. Bu karara evet ve ret oyu veren YSK üyeleri şunlardı:
Ret oyu verenler: Sadi Güven, Kürşat Hamurcu, Cengiz Topaktaş ve Yunus Aykın ret oyu kullanmışlar, İstanbul’da Belediye Seçimi’nin tekrarını gerekli bulmamışlardı.
Evet oyu verenler: Muharrem Akkaya, Nakiddin Buğday, Erhan Çiftçi, Zeki Yiğit, Faruk Kaymak, İlhan Hanağası, Refik Eğri ise seçimlerin yenilenmesi lüzumuna kani olmuşlardı.
YSK; 7 asil, 4 yedek üye olmak üzere 11 kişiden oluşmaktaydı. Bu üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca, kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçiliyordu. Üyeler de, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir Başkan ve Başkanvekili seçiyordu. Ayrıca seçime katılan siyasi partilerden, en son yapılan Milletvekili Genel Seçimi’nde en çok oy almış dört siyasi parti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan siyasi partiler, o siyasi parti Genel Başkanları tarafından yetki verilmiş olması şartıyla, YSK’da bir asıl ve bir yedek temsilci bulundurabiliyordu. Bu temsilciler, kurulun bütün çalışmalarına ve görüşmelerine katılıyor ancak oy kullanamıyorlardı. YSK’nın internet sitesinde işlevi ile ilgili, “Yüksek Seçim Kurulu hem idari hem de seçim yargısı ile görevli, verdiği kararlara karşı hiçbir merciye başvurulamayan, nevi şahsına münhasır, bağımsız bir kuruldur.”ifadesi yer alıyordu.
Gerekçe, fare doğuruyordu!
YSK kararının gerekçesinde;“Oylar çalındı, sandık hırsızlığı yapıldı.” denmiyordu.“29 bin fark, manidar bir şekilde 14 bine indi.”denmiyordu. “Sandıklara organize bir müdahale söz konusudur.”denmiyordu. “Kısıtlı seçmenlere oy kullandırıldı.” denmiyordu. “Seçmen taşıması yapıldı.”denmiyordu. Bunların yerine; “Sandık kurullarının oluşumunda kurallara uyulmadı.”deniyordu. Yani YSK gerekçesi fare doğuruyordu ve bu gerekçeler vicdanları tatmin etmiyordu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamada, YSK’nın kararını eleştirerek: “Kendilerine hâkim dendiği için utanırlar mı?” diyerek tepkisini vurgulamıştı.
YSK’da, İstanbul seçimlerinin iptali yönünde oy kullanan hâkimlere “Çete mensubu” diyen Kılıçdaroğlu şunları aktarmıştı:
“Bunların gerçek yüzlerini sizlere anlatacağım. Baktılar sonuç değişmiyor, Büyükçekmece’de evlere baskın yapmaya başladılar. Baktılar olmadı, bıraktılar… 22 ilçede sondajla sandıkları alacağız, yeniden sayacağız dediler, YSK tarihinde yoktu ama yaptılar. 57 sandığı saydılar sonuç yine değişmeyince, baktılar olmuyor, sandık kurullarının oluşumunda ‘usulsüzlük var’ demeye başladılar. Oysa kurulları biz oluşturmadık. Bunu gerekçe göstererek verilen mazbatayı iptal etmeye kalkıştılar. Deniz Zeyrek’in bir haberi vardı, şöyle diyordu: “AKP içinde seçimi iptal ettirmek isteyen grup YSK’yı yönlendirmeye çalışıyor. Örneğin; AKP’nin 16 Nisan günü, yani mazbatanın oluşturulmasından 1 gün önce yaptığı başvuru yasaya aykırıydı, ancak YSK’den AKP’ye ‘başvuruyu yenileyin’ mesajı gittiğini, bunun üzerine AKP’nin başvurusunu yenilediğini doğrulattım.” diyordu. “Bir hâkimin egemen güçlerin ve iktidar sahiplerinin önünde eğilmemesi gerekirdi. Dik ve onurlu durması gerekirdi. Hangi görüşten olursa olsun vatandaşlar sandığa gitti. YSK’ya güvendi, oyunu kullandı, günlerce sayım yapıldı. Bütün sayımların sonunda sadece bir kişi çıktı. Buna rağmen hukuksuz ve kanunsuz olarak seçimleri yenileme kararı alındı!”
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, AKP ve Sn. Erdoğan’ın inadına karşı çıkacağına, doğrudan YSK’yı ve yargıçlarını hedef alması yanlıştı ve kışkırtıcıydı. Sanki AKP’ye haklılık kazandırmak ve koz sunmak için böyle konuşmaktaydı.