IMF (international Monetary Fund – Uluslar Arası Para Fonu); geri kalmış ülkelerin kalkınmasına veya ekonomik sıkıntıya düşmüş ülkelerin rahata kavuşmasına yönelik olarak, düşük faizli kredi sağlayan küresel bir BANKA gibi sunulması, belki de çağımızın en büyük yalanı ve palavrasıdır, böyle sanılması ve savunulması ise ahmaklığın daniskasıdır. Öncelikle ve özellikle belirtelim ki, IMF para ticareti yapan ve kredi açan uluslar arası bir banka değil; Siyonist sermayeli küresel bankaların diğer ülkelere açtığı, nerede ve ne şekilde kullanılacağını şarta bağladığı, yani bir nevi esir alma ve güdümüne sokma fırsatı olarak kullandığı kredi aktarımlarını-borç paralarını, vaktinde ve faizleriyle birlikte ödemediği veya sözleşme dışı milli yatırımlara yöneldiği takdirde, Amerikan devleti adına, askeri müdahale dahil her yönteme başvurarak bu alacakların zorla tahsilini garanti eden bir aracı kefalet kurumu konumundadır. Bu garantörlük hizmeti karşılığı, kefil olduğu ülkelerden ayrıca “aracılık komisyonu” almaktadır. Kendi kasasında biriktirdiği dolarlardan bazı ülkelere kısa vadeli ve düşük limitli krediler aktarması ise, acil girişimleri kolaylaştırmak amaçlıdır. Yoksa asıl küresel kredi kurumuDÜNYA BANKASI’dır. IMF sadece aracı garantör komisyoncu konumundadır; ama dikkat ediniz, hem IMF’ye hem de dünya bankasına birlikte üye olunması şartı vardır.
Bütün ülkelerin, IMF aracılığı altında Dünya Bankası’ndan veya onlara bağlı diğer küresel sermayeli ABD kredi kuruluşlarından borç alabilmeleri şu şartlara bağlıdır:
1- Faizle kredi alan ülkelerin kamu giderlerini kısıtlamaları (yani devletin adım adım devre dışı bırakılması),
2- Vergileri artıracak kararlar çıkartılması (yani vatandaşların küresel sömürü sistemince sağılması),
3- Piyasaya para arzının kısılması (yani paranın sadece belirli ellerde toplanması),
4- Dış ticaretin liberalleşme politikalarına uyması (yani küresel sermayenin kontrolüne sokulması),
5- Uluslararası Para Biriminin takibinin yapılması (yani dış ticaretin dolarla yapılıp küresel sömürü sistemine mahkûm olunması) şarttır.
Kısaca IMF, uluslararası bir etkinliği bulunan ve bütün borçlu ülkeleri küresel sermaye güdümüne alan, o ülkelerin ekonomisinden siyasetine, dış ticaretinden diplomasisine tamamen kendi kontrolüne sokan bir Faktoringağıdır.
Bilindiği gibi Faktoring, firmaların mal ve hizmet satışlarından doğmuş veya doğacak vadeli alacaklarına; (fatura veya fatura yerine geçen çek-senet gibi bir belgeye dayanan alacakların) faktoring şirketi tarafından temlik alınması (kendi mülkiyeti sayılması) yoluyla, finansman, garanti ve tahsilât hizmetlerinin sunulduğu yeni bir finansal aracı yapıdır. Faktoring, en genel anlamı ile mal ve hizmet satışlarından doğan vadeli alacaklar’ın temlik yolu ile bir faktoring kuruluşuna devredilmesi ve bu alacakların faktoring kuruluşu tarafından yönetilmesi olmaktadır. Bazı Faktoringler, KOBİ’lerin yurtiçi satışlarına dayalı olarak finansman sağladığı ve bu tip işletmelerin önemli zamanını alan alacakların tahsili işlemlerini yürüttüğü gibi, yurtdışı işlemlerle de ihracatı kolaylaştırmakta, sunduğu finansman yanında ihracat bedelinin ödenmesini garanti etmek ve bu bedelin vadesinden önce yurda getirilmesine olanak sağlamaktadır.
Faktoringlerin hizmet sahası ve koşulları şunlardır:
Finansman: Faktoring Şirketi’ne temlik edilen alacak tutarının belli bir oranının, vadeden önce satıcı firmaya ödenmesi lazımdır.
Garanti: Borçlu firmanın ödeme güçlüğü içine düşmesi halinde, alacağın garanti edilmesi şartlara bağlanır.
Tahsilât: Alacağın vadesinde; takibe alınmasının tahsilâtının ve ilgili raporlamasının satıcıya sağlanmasıdır.
Şimdi ülkemizde kalkıp; “Biz IMF kıskacından kurtulduk, borçlarımızı kapattık; hatta IMF’ye kredi sağlayacak duruma ulaştık!.” diye hava atan siyasilere ve bu palavraları gururla tekrarlayan sefihlere (beyinsizlere) sormak lazımdı: 2002’de 200 milyar dolar olarak devraldığınız dış borç tutarı şu anda 750 milyar doları aşmıştır. Karşılığında tüm yatırımlarımızı, kazanımlarımızı, fabrikalarımızı, limanlarımızı ve stratejik kuruluşlarımızı yok pahasına yabancı şirketlere satıp saçtığınız ve milli kalkınma planlarımızı askıya aldığınız ve geleceğimizi ipotek altına bıraktığınız Dünya Bankası’ndan ve onlara bağlı Siyonist sermaye baronlarının kredi kurumlarından, bu 500 milyar doları borç alırken, IMF’nin garantörlüğüne ve tabii kefalet bedeline (komisyon ücretine) razı oldunuz mu olmadınız mı? Bu korkunç miktardaki borcu, hangi talep ve tavizler karşılığında ve hangi kurumların kefalet aracılığıyla sağladığınızı mertçe ve net olarak açıklayacak bir başbakanınız, bakanınız ve yüksek bürokratınız var mı? Ki çıkarsa onlara, başka can alıcı ve maskesini yırtıcı sorularımız olacaktır! Bu 550 milyar dolar borç paranın, diyelim ki, taş çatlasa 150 milyar dolarını bu 12 yılınızda duble yol, havaalanı, hastane, okul ve sosyal sadaka yardımlarına harcadınız. Geri kalan 400 milyar doların bir kısmını yandaş işadamlarınıza ve medyanıza dağıttınız; ama asıl parsayı ise bu milletin kene gibi kanını emen bir avuç faizci-rantiyeci patronlara aktardınız… Elbette bütün bunların hesabının sorulacağı ve iç yüzünüzün dışa vuracağı bir inkılâp (değişim) yaşanacaktır!
Özetleyecek olursak;
Uluslararası Para Fonu ya da daha çok bilinen kısaltmasıyla IMF (International Monetary Fund), küresel finansal düzeni takip etmek, borsa, döviz kurları, ödeme planları gibi konularda denetim ve organizasyon yapmak, aynı zamanda teknik ve finansal destek sağlamak gibi görevleri bulunan uluslararası bir organizasyon olarak tanıtılır. 1944 yılında ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods’da kurulan ve 1947’de fiilen çalışmaya başlayan milletlerarası ekonomik meselelerle uğraşan bir teşkilattır. IMF “küresel ortak para politikaları oluşturmak, finansal istikrarı sağlamak, uluslararası ticareti kolaylaştırmak” için kurulmuş, ama yüksek istihdam ve sürdürülebilir ekonomik büyümeye destek olmak ve dünya çapında yoksulluğu azaltmak” gibi kılıflar sarılan, 188 ülkenin üye olduğu Siyonist bir yapıdır. IMF’nin merkezi ABD’de, Washington DC’de bulunmaktadır.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında kasıtlı olarak milletlerarası ekonomik ilişkiler tıkanmış, I. Dünya Savaşı’ndan sonra düşülen ekonomik buhranla savaş sonrası ekonomik depresyonlar da ekonomik ilişkileri tehdit eder bir vaziyet almıştı. Avrupa devletlerinin II. Dünya Savaşı sonrası çaresizlik ve yetersizlik içindeki ekonomik durumlarının aksine Amerika Birleşik Devletleri’nin savaş boyunca ihracatının altın stoklarının artması, ekonomik bakımdan yardım yapacak tek ülke durumuna gelmesine yol açmıştı. ABD, Avrupa devletlerine doğrudan yardım yapmak yerine Siyonist sermaye güdümlü küresel müesseseler kurarak yardım yapılması taraftarıydı. 1944 yılında Bretton Woods’ta 45 devletin iştirakiyle bir takım kararlar alındı. Bretton Woods Antlaşması’nda; birisi, Milletlerarası Para Fonu, diğeri, Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) yahut kısaca Dünya Bankası isimleriyle iki ekonomik müessesenin kurulması kararlaştırılmıştı.
IMF, Avrupa devletlerinin tediye bilançolarında ortaya çıkabilecek geçici (kısa vadeli) ödeme güçlüklerinde kolay kredi bulunmasına yardım ederek milletlerarası ticaretin bu yüzden daralmasını önlemek; Dünya Bankası da uzun vadeli yatırım kredileri vermek suretiyle, Avrupa devletlerinin yeniden imarını gerçekleştirmek, tediye bilânçolarındaki bünyevî dengesizlikleri gidermek için tasarlanmıştır. Her iki müessesenin sermaye ve kaynaklarının önemli bir kısmı ABD merkezli Siyonist Yahudi sermayesi tarafından sağlanmıştır.
Organizasyon yapılanması:
IMF kendisini 185 üyeli bir organizasyon olarak tanımlamaktadır (Sırbistan-Karadağ 18 Ocak 2007 tarihi itibariyle 185.inci üyesidir). Kuzey Kore, Küba, Andorra, Lihtenştayn, Tuvalu ve Nauru hariç bütün Birleşmiş Milletler üye devletleri IMF’ye doğrudan olarak katılmaktadır. Vatikan, Çin Cumhuriyeti (Taiwan), Filistin Otoritesi (IMF’nin teknik yardımını almasına rağmen) ve Sahravi Arap Demokratik Cumhuriyeti (Batı Sahra) Birleşmiş Milletler tam üye sıfatı kazanmışlardır.
IMF’nin, tediye bilançoları açık veya fazlalık veren ülkelere düzenleyici müdahale yapma imkânı vardır. Fonun en yetkili organı, üye ülkelerin mümessillerinden teşekkül eden Guvernörler Heyeti yılda bir toplanır. Bu heyet kendi arasından 12 kişilik bir Müdürler Meclisi seçerek yetkisini bunlara aktarır. Guvernörler Heyetinde her üye ülke, sabit bir oy sayısı yanında fona iştirak hissesiyle oranlı bir oy sayısına da sahiptir. Buna göre en fazla oy hakkına sahip ülke, en fazla sermayeyle iştirak eden Amerika’dır, diğer ülkeler vitrin mankeni konumundadır. Herhangi bir ülke mutlaka hem Milletlerarası Para Fonuna (IMF) ve hem de Dünya Bankası’na (IBRD) bir arada üye olmak zorundadır. Fona üye devletlerin hisselerine kota denmektedir ve Kotaların % 25’i altın ile, kalan % 75’i milli para ile ödenmiş olması şartı koşulmaktadır. IMF, her üyeye kotasının % 25’i tutarında krediyi talep vukuunda, otomatik olarak vermek durumundadır. Fonun verdiği kredilerde vade 5 yılı aşmamaktadır.
IMF bir ülkeye kredi sağlarken aşağıdaki şartları göz önünde bulundurmaktadır:
• Borç almak isteyen ülkenin, özel piyasadan ve makul şartlarla kredi alamayacağı belli olmalıdır.
• Banka tarafından verilen kredinin kullanılacağı projenin bankaya sunulması ve kabul edilmesi şarttır.
• Banka; üye ülkelerle sadece hazine, merkez bankası, istikrar fonu idaresi ve diğer resmi veya yarı resmi müesseselerle temas eder ve üye devletlere kamu yatırımları için sadece bu kanallardan kredi sağlamaktadır.
• Borçlanan doğrudan üye devlet değil de, üye ülkedeki özel teşebbüs ise, Banka projeleri tetkik etmekle beraber krediyi doğrudan özel teşebbüse açmaz; mutlaka üye devletin kefaleti ile merkez bankasının veya başka bir resmi yahut yarı resmi kurumların tavassutunu alır. Mesela Türkiye’deki özel teşebbüslere, IMF Türkiye Sınai Kalkınma Bankası kanalıyla ikrazda bulunmaktadır. Yani sadece devleti muhatap almakta ve kefil tutmaktadır.
Bretton Woods enstitülerinin dünya ekonomisine özellikle soğuk savaş yıllarındaki etkisi çok tartışılmıştır. IMF’nin kasıtlı olarak Amerika ve Avrupa menşeili şirketlerle iyi ilişkiler kuran askeri diktatörlükleri desteklediği iddiaları yaygınlaşmıştır. Hatta bazı eleştirmenler IMF’nin demokrasi kuralları, insan hakları, işçi çıkarları konularına olumsuz hatta saldırgan bir tutum sergilediğini vurgulamaktadır. Bu düşünceler dünyadaki küresellik karşıtı harekete ivme kazandırmıştır. IMF taraftarları ise IMF’nin asıl gücünün veya görevinin demokrasi değil ekonomik istikrar olduğunu, ekonomik istikrarın da demokrasinin temel taşı olduğunu savunmaktadır.
Reza Zarrab, özel bir IMF simsarıdır!
Mücevher sektöründe yılın ihracat şampiyonu ödülü Reza Zarrab’a takılması ve Zarrab’ın ödülünü iki Bakan’dan alması bayağı tartışılmıştı. Türkiye İhracatçılar Meclisi 22. Olağan Genel Kurulu ve İhracatın Şampiyonları ödül töreni yapılmış, törende ihracat şampiyonlarına ödülleri dağıtılmıştı. Mücevher sektöründeki ödülü ise, Volgan Gıda Dış Ticaret Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Reza Zarrab almıştı. Zarrab’ın ödülünü Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin birlikte vermeleri bazılarını şaşırtmış ve AKP’li Bakanlara sataşılmıştı.
Oysa Reza Zarrab, Amerika’nın (Yahudi sermaye baronlarının), nükleer taviz ve teslimiyet karşılığı, İran’a uygulanan ambargoları delme hafifletme operasyonlarının bir figüranıydı ve bu girişimin olası riskleri Türkiye’nin sırtına yıkılmış olmaktaydı. Yani Numan Kurtulmuş ve AKP Ekonomi Bakanı bu ödülü elbette bilerek ve ABD’li patronlardan himmet ve himaye gözleyerek Reza Zarrab’a takmışlardı.
Reza’ya ödül verenlere soruyorum:
“Çok saygıdeğer ödül verenler! Bu Reza denilen şahıs… Nasıl ihracat şampiyonu olmuştur? Ne üretmiştir? Ne ihraç etmiştir? Hangi ülkelere ihracat yapmıştır? Ürettiği malın hammaddesini hangi ülkeden almıştır? Fabrikaları var mıdır? Varsa nerelerdedir? Ve bir söz de Reza’ya ödül takdim eden iki Bakan Bey’e… Hadi adamı akladınız, bari ödül falan vererek yeniden akla getirmeseydiniz, daha iyi olmaz mıydı?” diye sorup duranlar ise, ya bu şeytani senaryoların farkına varamayacak kadar saftı veya roller sahici sanılsın diye cazgırlık ve fırsatçılık yapmaktaydı.
Ramazan etkinliğine kumarhane sponsoru; işte AKP’nin ayarı ve aynası!
AKP’li Kilis Belediyesi’nin Ramazan etkinliğine kumarhane işleten bir otelin sponsor olmasını eleştiren Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, belediyenin kendisini tehdit ettiğini yazmıştı. Ramazan etkinliklerinin tanıtıldığı afişte yer alan sponsor markanın Kıbrıs’ta kumarhane işleten bir otel olmasını dikkat çektiği yazısında ‘AKP’li Başkan Hasan Kara’nın siyaset anlayışı, kumarhane ile iş tutmayı da içine alan bir genişlikteymiş’ diyen Yeni Şafak yazarının bu Reza Zarrab pişkinliğine ve asıl AKP’nin Dünya Bankası ve Siyonist sermaye kuruluşlarıyla girdiği 550 milyarlık borç ilişkilerine hiç değinmemesi ise, herhalde bir ucuz kahramanlıktı!
AKP’li Hayrettin Karaman’dan eşcinsel çıkışı!
AKP’li muhafazakar medyanın “duayen ilahiyatçısı” ve faiz fetvacısı Yeni Şafak yazarı Prof. Hayrettin Karaman, eşcinsellere dönük tartışmalı ifadeler kullanmıştı. Karaman, 22 – 28 Haziran’da düzenlenecek 23. LGBTİ Onur Haftası’yla ilgili olarak “Bu ülkenin düzeni laik, seküler, liberal demokrat vs. olabilir, ama kimse unutmasın ki halkımızın kahir çoğunluğu Müslüman’dır, eşcinselliği ahlaksızlık olarak kabul eder, eşcinseller kendilerini açıklayarak namuslu ve onurlu insanların aralarına katılamazlar, yaptıkları “kabahat” yüz kızartıcı bir fiil olarak tiksinti ile karşılanır” diye çıkışmıştı.
“Ahlak felsefesi üzerine okumalar yapıp tartışacağımız bu muhteşem partiye herkesi bekliyoruz! Şaka anam, şaka. Ahlak dediğin nedir ki? Külotu kafasına geçirebilen bütün ahlaksızları Leyla’ya çağırıyoruz! Recep Şaban’la evleniyor bu Ramazan’ı niye ilgilendiriyor, anlamıyoruz!” diyecek kadar ahlaksızlaşan bu azgınlara resmi güvence sağlamak üzere Avrupa’daki ayrımcılık yasağı ve hassas grupların (eşcinsel sapkınların) korunması yasası” isimli seminere AKP’li milletvekilli Nursuna Memecan ve CHP milletvekili Binnaz Toprak katılırken, bu muhterem Hayrettin Karaman’dan tıs çıkmamıştı. AKP’nizin tapındığı Amerika ve Avrupa bu tür ahlaksızlıkların önünü açarken, bazılarının kalkıp hala “ahlak maneviyat” edebiyatı yapmaları nasıl bir sahtekârlıktır?
Ramazan’a bile faiz bulaştırmışlardı!…Devamını okumak için tıklayınız.