Oğuzhan Takımının; Hoca’nın: “Zihnen Hasta!” Dediği ABDULLAH GÜL’Ü ADAY YAPMA ÇABALARI ERBAKAN’DAN İNTİKAM ALMA KASITLI MIYDI? Ama Hamdolsun ki Başaramamışlardı…

903
Paylaş:

1 Mayıs 2018

Saadet Partisi’nin Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun önerisiyle eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün muhalefetin ortak adayı yapılmasını, ilk önce Fehmi Koru gündeme taşımıştı. Sonunda Abdullah Gül uluslararası lobilerin de gösterdiği üstün ve özel gayret sonucu bu teklife yanaşmıştı. Ardından Karamollaoğlu ile Kılıçdaroğlu’nun yaptıkları toplantının ardından bu teklifi Gül’e resmen götürmek kalmıştı.

1- Meral Akşener de Abdullah Gül için adaylıktan ayrılmalı mıydı?

2- Her ikisi birden seçime girerse Tayyip Erdoğan’ın ikinci tura kalması ihtimali daha da artar mıydı? Konuları aşılırsa Abdullah Gül hazırdı. Biz Milli Çözüm Dergisi olarak bu Siyonist tezgâhı ve bu odakların Türkiye cazgırı Fehmi Koru’nun altyapı hazırlıklarını tam 3 ay öncesinden sezip yazdığımız ve Milli Görüş camiasını uyardığımız zaman da “hadi canım nereden çıkarıyorsunuz?” gibi itirazlar yapılmıştı.

Ankara’da bulunan ve Abdullah Gül’ün adaylığıyla ilgili olarak çalışmalara ‘hemşehrisi’ sıfatıyla katılan ancak isminin açıklanmasını istemeyen bir Saadet Partisi yöneticisi, adaylık için tek bir sorun kaldığını vurgulamıştı:

“Abdullah Gül’ün adaylığıyla ilgili olarak, partimiz ve CHP’nin genel başkanları düzeyinde yapılan görüşmede sıkıntılar aşılmıştır. CHP ve SP, hemşehrimizi ortak aday çıkarma konusunda hemfikir olmuşlardır. Ancak şu anda Meral Hanım cumhurbaşkanlığı adaylığında ısrarlıdır. Kendisi ikna edilmeye çalışılmaktadır. Abdullah beyin adaylığı girişimlerimizi genel başkanımız Temel Bey’in yanı sıra birebir genel başkan yardımcımız Atik Ağdağ yürütmeye başlamıştır. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Hanım da ‘Evet’ derse, ortak adaylık konusunda Sayın Gül ikna olacaktır!”

Karamollaoğlu görüşmesi öncesi Ahmet Davutoğlu ile buluşmuşlardı

Bu süreçte Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu ile görüşmesi öncesinde Abdullah Gül’ün, Ahmet Davutoğlu ile görüşmesi Cumhurbaşkanlığı adaylığını kabul edeceği şeklinde yorumlanmıştı. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu görüşmesinde; Ali Babacan, Beşir Atalay ve sürpriz bir ismin daha bulunduğu konuşulmaktaydı. Bu arada bazı yazarlar; “Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olmasının AKP’nin önemli bir ismi, Ali Babacan’ı yanına almasına bağlı olduğunu ve Ali Babacan’ın ‘Başkan yardımcılığını’ kabul etmesi halinde Abdullah Gül’ün adaylığını açıklayacağını” ortaya atmışlardı.

Temel Karamollaoğlu CHP’ye iltifatlar yağdırmıştı

“İktidar, muhalefet olarak iki ayağımızı bir pabuca soktular. Bu fırsatı vermeden bir panik havasında iktidar seçime gitme kararı aldılar. Kurumları da zorluyorlar. Sayın CHP Genel Başkanı ve arkadaşlarını tebrik ettim. Çünkü (15 Milletvekili CHP’den oraya aktarılmasaydı) bir potansiyeli olan İYİ Parti seçime girmeme riskiyle karşı karşıya kalacaktı. Yaptıkları büyük bir jest. Bunu da herkes yapamaz. Oy verecek vatandaş oy verme hakkını kullanacak. Temelde kendi partilerimizin menfaatlerinden çok ülkemizin geleceğiyle ilgili konularda bir dirsek temasında olmamız gerekliliğini görüp anladık ve bu yönde adımlar atma kararı aldık!..” ifadeleri gerçek ve gizli niyetlerini açığa vurmaktaydı. O da SP’yi CHP’nin kuyruğu ve uydusu konumuna taşımak ve Hoca’ya-davasına hıyanet etmiş birisini şimdi Cumhurbaşkanı adayı yaparak Erbakan’dan intikam almaktı. Oysa SP’ye yakışan; sadık, sağlam ve donanımlı bir dava adamını aday gösterip, Milli Görüş düşüncesini ve Adil Düzen projelerini topluma tanıtmak, Hak ile Batılı anlatmak; böylece sağdaki ve soldaki bütün partilerdeki, bir çıkış yolu arayan insanlarımıza umut kapısı olmaktı.

Fehmi Koru, CHP’nin 15 vekil hamlesini değerlendirirken, iktidar partisine iğneleyici bir dille göndermeler yapmıştı.

Fehmi Koru, CHP’yi: “Bu bugüne kadar işitilmiş bir olay değil” diye açıklamıştı. Bazılarına göre muhalefet haddini bilmemişti. Çünkü bizde, kendinden beklenmeyeni ancak iktidar partisi yapabilirdi… Önce bir ‘hakkı’ teslim etmem gerekmektedir. AKP adına konuşan siyasiler ile onlar adına kalem oynatıp ahkâm kesen iktidar cephesinin itibar ettiği yazarlar ne konuşurlar ve ne yazarlarsa onlar haklı görülmektedir. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından “Seçime katılamaz” açıklaması ile önünün kesileceği anlaşıldığında, İYİ Parti’ye CHP’nin 15 milletvekilini ödünç vermesi daha önce görülmüş, işitilmiş bir olay değildir (doğru ve sorumlu bir harekettir). Bazıları ‘Güneş Motel’ örneğini (1977) zikrediyorlar, ama ona da benzemiyor; orada sandıktan birinci parti çıktığı halde milletvekili varlığı kısa kaldığı için hükümet kurmakta zorlanan Bülent Ecevit bakanlık vaat ederek AP’den milletvekili devşirmişti. Burada ise ödünç verilen CHP milletvekilleri için böyle bir durum söz konusu değil. Menfaat bile yok. Yarın yine partilerine döneceklerdir. Oysa bir-iki gün öncesine kadar “Seçim zamanında yapılacak” açıklamaları yapan iktidar cephesinin, sonunda ‘stratejik ortak’ öne atılıp “Seçim tarihinin erkene çekilmesini istiyorum” dediğinde, büyük ortağın “Ben seçimi senin istediğin tarihten de erkene alıyorum” demesi ile yaptığı hamle de siyasi hayatta pek alışılmış bir hamle değildi; ama iktidar yapınca bu tür hamleler ve yan çizmeler haklı görülmekteydi.

İşte ayarı ve amacı Malum Cumhuriyet Gazetesindeki Abdullah Gül taraftarlığı, bu hazırlığın bir Siyonist tezgâh olduğunu açığa vurmaktaydı!

“İlk sözüm muhalefete; özellikle de ana muhalefet olarak Cumhuriyet Halk Partisi’ne. Tamam baskı var, OHAL var, anormal koşullar var. Kimse işinizin ne kadar zor olduğunu yadsımıyor. Ama bir yıldır bu memlekette her Allah’ın günü “erken seçim” lakırdısı dinlemedik mi? Nedir doluya tutulma halleri, paldır küldür çıkışlar? (Artık kendinize gelin…) Daha çatı aday mı çıkacak yoksa her parti farklı aday mı gösterecek belli değil. Oysa kamuoyunun CHP’den beklediği, “Kontrol bizde. Ne yaptığımızı biliyoruz” hissidir. Sizden ricam, büyük arayışların büyük yalpalamalara dönmemesidir. Bize lütfen 35 yaş altı kimsenin adını sanını duymadığı ikinci bir Ekmeleddin vakasıyla gelmeyin…

İkinci sözüm, HDP’ye. Elinizdeki en parlak aktör, Selahattin Demirtaş idi. Daha ne bekliyorsunuz? Var mı sahiden hem HDP’lilerin, hem de HDP’ye küskün kesimlerin oyunu alabilecek, muhafazakâr Kürtlerin kırık kalplerine dokunacak ve bir de üstüne üstlük yüzde 10 barajını geçebilecek başka bir isim?

Üçüncü sözüm, Temel Karamollaoğlu’na. Sizi yakinen tanımıyorum, ancak ben de herkes gibi dikkatle izliyorum. Bu seçimde olağanüstü önemli bir rolünüz var. Tek bir replikle filmin akışını değiştiren karakter olabilirsiniz. Eğer bu seçimde tüm partilerin ortaklaşacağı bir “çatı aday” olacaksa, bunda en makul isim, Abdullah Gül olduğu görülmektedir. Bazı solcular ve AKP’li elitler, farklı sebeplerden dolayı Gül seçeneğine burun kıvırabilir. Ancak Abdullah Gül’ün 2005 yılından beri anketlerde beğeni oranının Tayyip Erdoğanın üzerinde olduğunu, geniş halk kitlelerinin gözünde devlet yönetme becerisine sahip ve demokrat bir devlet adamı olarak gördüklerini hatırlatmak isterim. Çatı aday, tanım itibarıyla herhangi bir partinin adayı değil üzerinde geniş konsensüs olan aday demektir. Bu formüle gidilecekse Saadet Partisi’nin görevi, Abdullah Gül’ü ikna etmek değil; CHP, HDP ve İYİ Parti’yi Abdullah Gül etrafında güçlü bir güç birlikteliğine ikna edebilmektir. Eski Cumhurbaşkanının Türkiye’nin gidişatı konusundaki kaygılarına rağmen, kendi partisine karşı bir yarışa girmeyi düşünmediği yazılıp çizilmektedir. Bu durumda Gül’ü ikna edecek tek şey, Saadet ve CHP’den gelecek güçlü bir destek sözü olabilir.”[1]

Evet Abdullah Gül’ün ortak aday olarak desteklenmesini öneren Cumhuriyet Gazetesi ve yazarları, hangi odakların borazanı ise, Abdullah Gül de işte onların adayıydı. Oğuzhan Asiltürk ve Temel Karamollaoğlu ise, aynı mihrakların Milli Görüş’e soktukları adamları ve elemanları gibi davranmışlardı!

Bakınız, Erbakan Hocamız 26.10.2003 tarihli basın toplantısında, o sırada İslam Konferansı’na katılıp “İsrail’e hoşgörüyle bakmalıyız!.” diyen Abdullah Gül’le ilgili şu açık tespitlerde ve acı tenkitlerde bulunmuşlardı:

“İslam Konferansı’nda yapılan üç konuşma dikkati çekicidir. Bunların bir tanesi Mahathir’in yapmış olduğu konuşmadır. Bu ay sonunda görevi bırakacak olan Mahathir (Muhammet), Malezya’da İslam Konferansına ev sahipliği yaparken kendisi çok önemli açıklamalarda bulunmuştur ve demiştir ki: “Bilhassa İsrail, yeryüzündeki huzursuzluğun asıl müsebbibidir. Haksız tecavüzleriyle bütün Ortadoğu’yu perişan etmektedir. Ufacık bir İsrail’in bütün dünyayı bu kadar huzursuz yapmasına razı olunamaz. Bunun mutlaka bütün dünya ülkeleri tarafından düzeltilmesi, önlenmesi lazım gelir.” Bu açıklamalar, tabi hemen tahmin olunacağı üzere, Dış Mihrakların (ve Siyonist odakların) avucundaki Amerikan yöneticileri, İngiliz yöneticileri ve Avusturalyalı yöneticiler tarafından kınanmış ve karşı çıkılmıştır. Ama buna mukabil, İslam âlemindeki duyarlı bütün yazarlar ve fikir adamları demişlerdir ki: “Mahathir (Muhammet) bununla İslam ülkelerinin bütün yöneticilerini uyarmaktadır ve 1 buçuk milyarlık İslam âlemine tercüman olmaktadır. Söyledikleri doğrudur ve haklıdır” yorumunu yapmışlardır. İkinci önemli bir konu ise, buna mukabil Sn. Abdullah Gül’ün konferansta yaptığı talihsiz konuşmadır. O (Mahathir Muhammet) bunları söylüyor: “Mutlaka İsrail’in bu haksız tecavüzleri önlenmelidir!” diyor, peki Abdullah Gül Beyefendi çıkıp ne buyuruyor? “Efendim, İsrail’in bu yaptıklarına (Filistin’deki işgal ve katliamlarına) hoşgörüyle bakmalıyız.” Haydaa… Kim bu? Eski Milli Görüşçü Abdullah Gül. Ne hoşgörüsü yav? Adamlar tanklarla 12 yaşındaki çocukları eziyor. Masum insanların evini barkını yıkıyor, yapmadıkları zulüm kalmıyor, her gün katliamlar yapıyor, aklına estiği, istediği yeri bombalıyor. Sen de kalkıp bunlara karşı hoşgörülü davranacaksın!? Bir insanı tutup ameliyat yapsanız, bütün beynindeki her türlü hafızasını alsanız, inanç ve ideallerine ait ne varsa çıkarsanız… O insan ancak böyle bir konuşma yapar. Bazı filmlerde görünen tipler gibi. Şu hale bakın, bunlar İslam Konferansı’na gidecek de, o İslam Konferansında bugünkü İslam âlemine yapılmış olan zulümlerin önlenmesi için güya öncülük yapacak!.. Bu sözlerin anlamı; “Gelin (İsrail’e) teslim olalım, biz olduk, siz de teslim olun.” Evet, bunun tercümesi budur. Allah muhafaza buyursun, (bu tavır, kalbi bir marazdır, sapmadır) Allah ıslah etsin, Allah şifa versin!”[2]

Aziz Erbakan Hocamız, Ekim 2003’te, Ramazan Ayındaki bir basın toplantısında ise; “Abdullah Gül İsrail Baltasına Sap Olmuştur!” buyurmuşlardı:

“Dış politikaya gelince, Irak’ta görüyorsunuz: “Amerikalının yerine ben öleceğim. Irak’ı bir an evvel Büyük İsrail’e katıverelim” diye çalışıyor. “Kıbrıs’ı Yunan’a vereceğim!” diye çırpınıyor. “Suriye, bir an evvel aynı şekilde yumuşak lokma olarak yutulabilsin!” diye uğraşıyor. “İran, terörist ülkedir, atom bombası bizi de tehdit ediyor!” diyerek, yine dış mihraklara hizmet ediyor. Ve demin saydığım bütün maddeler münasebetiyle de 2. Sevr hazırlığı yapılıyor. Şimdi, söyleyeceğim söze dikkat buyurun. Ne yazık ki bütün bunları uyansınlar diye, söylemeye mecbur olduğum için hatırlatıyorum. Bilirsiniz, bir baba bazen işe yaramaz evladına der ki: “Evladım, sen maalesef bir baltaya sap olamadın!” Şimdi bu AKP’li yöneticiler, Milli Görüş’ün, Refah Partisi’nin içindeyken bundan şikâyet ediyorlardı: “Efendim, biz bu toplulukta baltaya sap olamıyoruz. Bize bir baltaya sap muamelesi yapılmıyor!” diyorlardı. Ondan sonra, Milli Görüş’ten ayrıldılar, illa “Bir baltaya sap olacağız” havasına kapıldılar. Ee, bizden ayrıldılar da ne oldu? Hatırlayınız, meşhur atasözümüz vardır: “Bir ağacı, sapı o ağacın dalından yapılan baltayla keserler!” Bunun manası şudur: Uyansınlar diye söylüyorum. Abdullah (Gül) gitmiş, İsrail baltasına sap olmuş: “Ben baltaya sap olmak istiyorum, şimdi muradıma kavuştum!” diyor. Tayyip gitmiş, Dış mihrakların baltasına, Sevr baltasına sap olmuş: “İşte bir baltaya sap oldum” diye övünüyor. Bunun övünülecek nesi var yahu?! Dikkat ediniz; bunlar, Milli Görüşçülerden seçilmişlerdir. O ağacın kendi dalından kesilmişlerdir; maksat Milli Görüş ağacının kesilip, yıkılmasıdır, kökünden kurutulmasıdır, maazallah. Oysa bir baltaya sap olmak dış güçlere taşeronluk yapmak değildir, yanlış anlamışlar başka şeyler gibi. Baltaya sap olmak; Yeniden Büyük Türkiye’yi kurmak için çalışmaktır, Yeni Bir Dünya kurmak için çırpınmaktır, Yaşanabilir Bir Türkiye kurmak için uğraşmaktır. Onun için Milli Görüşçü olunmadan hayırlı ve yararlı baltaya sap olunmaz. Olursun ama, İsrail baltasına sap olursun ve Sevr baltasına sap olursun. Uyanın, uyanın, uyanın. Çünkü bu attığınız adımlar, bir müddet sonra telafisi kabil olmayacak sonuçlar orta yere çıkartır, Allah muhafaza buyursun!’’[3]

Bazı Milli Görüş’çü kardeşlerimizin: “Ne var canım, bir insan hatasından dönemez mi? Yanlışını fark edip telafi etmek isteyemez mi?” gibi yaklaşımlarla Abdullah Gül’ün SP’den Cumhurbaşkanlığı adaylığını makul ve meşru gösterme çabaları da temelsiz ve tutarsızdır.

Önce bu zevat öyle hata falan değil, açıkça ve küstahça Hak davamıza ve Aziz Hocamıza hakaret ve hıyanet edip ayrılmışlardır. Üstelik Milli Görüş gömleğini çıkardıktan sonraki icraatları ve tahribatları da ortadaydı.

İkincisi; Abdullah Gül’ün çıkıp da; “Ben davama ve Hocama karşı yaptığım büyük yanlışlık ve haksızlıkların farkına vardım, çok pişmanım, Milli Görüş’ten başka huzur ve kurtuluş yolu olmadığının tekrar farkına vardım!” dediğine hiç kimse şahit olmamıştır. Böyle bir itirafta bulunmamıştır ve bulunmayacaktı…

Üçüncüsü: Sn. Abdullah Gül, hiç değilse; “Ben AKP’ye, dinime ve devletime hayırlı hizmetler yapmak niyeti ve hedefiyle katıldım. Umduklarımın çoğunu bulamadım amma değişip düzelirler diye katlandım. Ama Ülkeme ve Milletime zarar verdikleri konusunda hiç şüphem kalmadığı için ayrıldım.” dediğini de duyan olmamıştı.

Ve yine Abdullah Gül, “Ben Cumhurbaşkanı olursam, AKP’nin AB ve ABD politikalarına faizci, ülkeyi dış borca esir edici ekonomik programlarına aykırı olarak, Milli Görüş’ün hazırladığı bütün proje ve planlara sahip çıkıp uygulamaya çalışacağım!” ifade ve iddiasında da bulunmamıştı.

Öyle ise Ey Milli Görüşçüler! Ve ey sözde AKP muhalifi bütün partiler! Söyleyin bakalım; Sn. Abdullah Gül’ün Sn. Recep T. Erdoğan’dan farklı ve faziletli taraflarının, AKP zihniyetine aykırı ve ülke için yararlı tavırlarının birkaçını sayın da, biz de anlayalım. Erbakan Hocamız; “AKP Siyonizm’in işbirlikçisi, CHP ise takipçisi ve temsilcisidir.” buyururlardı. Şimdi işbirlikçisinden kurtulmak için, kalkıp takipçisine sığınmak nasıl marazlı bir mantıktı? Sürekli prensip ve kriterlerden bahseden Sn. Temel Karamollaoğlu niye CHP ve İYİ Partiye bunları hiç şart koşmamakta, hatta görüşmelerinde gündeme bile taşımamaktaydı? Bunlar Milli Görüş’çü bir Cumhurbaşkanı mı, yoksa İsrail’in kahpelik ve katliamlarına karşı “hoşgörülü”, Hak davasına ve Hocasına karşı “nankörlü” bir adam mı ayarlamaktaydı?

Halk düşman mı ki, onlara hile yapılsındı?

Yoksa erken seçim kararı alacak olan ErdoğanBahçeli ikilisinin bilinen ve beklenen bir duruma rağmen neden son ana kadar “Erken seçim yok” deyip halkı oyaladıkları talimat alacakları odakların tavrıyla mı alâkalıydı? O süreçte son 2 hafta içinde yaklaşan ve kestirilmesi zor olan gelişme ABD’nin önce “Çekileceğim” deyip sonra Suriye’nin (İran) boşaltılmış tesislerini vurarak Rusya’ya mesaj ve gözdağı vermeye çalışması ve iktidarın bu vuruşa “Kimyasal silah kullanmanın cevapsız kalması düşünülemezdi” deyip ABD’yi alkışlamasıydı. Rusya’yla yakın ilişkiler içinde olan Türkiye’nin bu tutumuna ilk tepki doğal olarak Lavrov birden: “Afrin’de kalmayın, artık çekilseniz iyi olur.” Dayatmasına kalkışmıştı. Çünkü Rusya, Türkiye’nin, daha doğrusu AKP iktidarının tutumunu, “NATO ile bağları koparmadan Rusya’yı oyalamak olduğunu anlamıştı. Doğru bir okumaydı ve görüldüğü gibi tepki gösteren sadece Rusya olmamıştı. Evet Türkiye’nin hem Atlantik hem de Avrasya hattıyla Milli çıkarlar odaklı işbirlikleri yapması hem doğaldı hem de lazımdı. Ancak “Hangi hattaki hangi müttefik kalıcı, hangisi taktik icabı?” soruları muhatapları kuşkulandırmaktaydı ve Türkiye eninde sonunda “Tarafını seç!” baskısıyla zaten karşılaşacaktı. Ancak iktidarın ve Sn. Erdoğan’ın, stratejisi ve samimiyetten uzak tavırları nedeniyle ne Rusya’ya ne de Amerika’ya yaranmıştı.

“Zannımca baskın seçimin asıl amacı, yaklaşan “eksen baskısı”nın farkına varılması ve bu baskıya karşı siyasi ve moral açıdan güç kazanmış bir şekilde seçime girme hesabıydı.” Tespitleri haklıydı. Yani iktidar ve ortağı Afrin operasyonlarını oya tahvil etme hevesiyle ve toplumdaki Milli uyanışı görüp telaşa düşme neticesinde erken seçim kararı almışlardı.

Erken seçim kararına ilişkin anlı şanlı bir muhafazakâr yazarın yaptığı, “Cumhurbaşkanı seçiminin öne çekilmesi isabetli oldu. Harp hiledir. Allah hayırlı etsin” açıklaması bunların ayarını ortaya koymaktaydı. Ve bu sorumsuz açıklama karşısında sormak lazımdı:

Ya hu toplumun yarısının Cumhurbaşkanı’na duyduğu sevginin ve güvenin nedeni “özü sözü bir” olması, rol yapmaması ve samimi olması sürekli yazılıp konuşulmaktaydı. Yani şimdi Erdoğan dahil tüm AKP kurmayları bütün topluma ve kendi tabanlarına ısrarla “Erken seçim yok” derken hile mi yapıyorlardı? Hile sadece harpte o da düşmana karşı yapılırsa mubah sayılırdı. Halk düşman mı ki hilenin muhatabı yapılmakta, aldatılıp oyalanmaktaydı?

Abdullah Gül, FETÖ firarisi ve NATO desteklisi Emre Uslu’nun “kansız değişim” önerisine uyarak mı Cumhurbaşkanı adayı olacaktı?

“Şunu anlatmaya çalışıyorum: kansız bir değişimin mümkün olup olmadığını anlamaya uğraşıyorum. Maalesef Türkiye’nin geldiği nokta bu. En az sıkıntılı değişimin nasıl olabileceğini anlatmaya çalışıyorum. En az sıkıntılı değişim ise, Abdullah Gül veya AKP içerisinden bir alternatifin çıkıp Erdoğan’dan o rejimi, o iktidarı almasıdır. Yani Abdullah Gül cesaret edip Erdoğan’a karşı bir siyasi adım atıp cesaretli bir hamle yaparak ona karşı aday olabilirse, en azından seçimleri ikinci tura bırakır. Şayet ikinci tura kalırsa, Abdullah Gül’ün kazanma şansı Devamını okumak için tıklayınız.


[1] Bak: 22 04 2018 / Aslı Aydıntaşbaş

[2] https://www.youtube.com/watch?v=6tNR-blt9eM&feature=youtu.be

Videonun tamamı:

http://www.necmettinerbakan.net/page.php?act=videoGoster&videoID=529&name=sp-basin-toplantisi-26-10-2003-

[3] https://www.youtube.com/watch?v=ZqEqcp7zkh0

[4] https://twitter.com/FetoGercekleri/status/988463763224481798

[5] http://www.internethaber.com/abdnin-son-plani-turkiye-sinirina-arap-ordusu-1864118h.htm

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.