SAHİ BU AKP, KİMLERE HİZMET EDİYORDU?

818
Paylaş:

30 Ekim 2018

Tam 13 sene önce Milli Çözüm şunları yazıyor ve AKP iktidarını uyarıyordu. Maalesef bütün tespitlerimiz aynen çıkıyordu!

SAHİ BU AKP, KİMLERE HİZMET EDİYORDU?

      

YPG/PKK ABD’nin işgal maşalarıydı!

Sınırımızın hemen ötesinde ABD ve koalisyon ortaklarının bölgemizi işgale ve zenginliklerini sömürmeye yönelik planı işlerken, içeride ise her seçim döneminde ısrarlı bir şekilde toplum ayrıştırılıyordu. Hâlbuki dışa karşı birlik ve beraberlik oluşturulması, bu birlikteliğin de dost düşmana karşı gösterilmesi gerekiyordu. Ne var ki iktidar partisi, MHP ile oluşturduğu ittifakın yüzde 50 artı 1’e ulaşmasını yeterli görüyor ve bunu sağlamak için de MHP/AKP ittifakı dışında kalan partileri birtakım damgalamalarla karşı cephe olarak takdim ediyordu. MHP/AKP ittifakı kendileri ile birlikte olmayan partileri adeta hainler cephesi gibi takdim etmeyi stratejilerinin esası haline getirmiş bulunuyordu. Kısacası, bir takım seçim hesapları uğruna cepheleşme teşvik ediliyordu. Oysa sınırlarımızın hemen ötesinde yaşananlar ülkemizin çok ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu gösteriyordu. ABD ve koalisyon ortakları YPG/PKK terör örgütünü bölgede bir maşa olarak kullanıyor, sürekli destekleyip kışkırtıyordu. Türkiye’ye ne söz verilirse verilsin tutulmuyor, terör örgütleri ile iş birliği tercih ediliyordu. Bu durum ise toplum olarak tek vücut olmamızı gerektiriyordu.[1]

TSK’nın ve Tanklarımızın yolu tıkansın diye, ABD PKK’ya iş makineleri yollamıştı!

Stratejik düşmanımız ABD güçleri, Münbiç’teki işgalini sürdürebilmek için ilçe merkezi çevresinde yaklaşık 30 km. uzunluğunda çukur kazan YPG/PKK’ya yeni iş makineleri sağlamıştı.

Suriye’nin kuzeyinde Münbiç’i çukurlarla çevreleyen terör örgütü YPG/PKK, ABD’den çukur kazmaya devam edebileceği yeni iş makinaları sağladı. Münbiç içindeki yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre, Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin kuzeydoğusuna askeri ve lojistik sevkiyatları devam eden işgalci ABD ordusu, ilçedeki YPG/PKK unsurlarına da destek aktarmıştı. ABD’nin sevk ettiği tırlar üzerinde ilçeye 4 adet iş makinesi, 3 adet buldozer ve bir ekskavatörden oluşan iş makinelerinin sevkiyatını ABD askerleri yapmıştı. Terör örgütü YPG/PKK, mevcut ekskavatör ve buldozerleri TSK’ya ve Tanklarımıza karşı çukur kazma ve alt yapı çalışmalarında kullanacaktı. Türkiye ile ABD’nin sözde YPG/PKK’yı ilçeden çıkarmakta mutabık kalması üzerine, örgüt tüm kent merkezini çeviren çukur ve siper inşasını kısa süre önce tamamlamıştı. Çukurların birleşerek oluşturduğu hat, toplamda 29,3 kilometre uzunluğunda. Örgüt, çukurların önüne derinlikleri değişen toprak setler de inşa etmiş, çukurların oluşturduğu hatlar arasına olası çatışmada kullanmak üzere tüneller kazmıştı.

Tam bu süreçte Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, Yeni Ekonomik Programı için McKinsey danışmanlık şirketi ile çalışmaya karar verilmesiyle ilgili “Fikri danışmanlık hizmeti alacağız” açıklamasını yapmıştı. Oysa McKinsey’den önce, danışmanlık yapması için ilk gidilen (ve adını yazamayacağım) Amerikalı şirket bu talebi reddettiği için McKinsey ile anlaşılmıştı. Bu şirketin RED gerekçelerinden biri ise: “Tavsiyelerimiz harfiyen uygulanmayacağı endişesi taşıdığımız için başarı şansımız düşeceğinden, dünyaya rezil olmaktan sakınırız!” olmaktaydı. (Bak Emin Çapa: @ecapa­_aklinizi) Bu arada McKinsey ve güdümündeki merkezlerle, “gizli ve özel” bağlantıların sürdürüldüğü anlaşılmaktaydı.

Bu McKinsey: Irak’ı bölen anayasa taslağını hazırlamıştı… İsrailli şirketlerin hamiliğini yapmıştı… İngiltere’nin AB’den çıkış sürecinde rol almıştı… Özelleştirmelerin başını çeken danışmanlık firmasıydı…

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ekonomik sorunlara çözüm olmayan ekonomi paketlerinden biri olan Yeni Ekonomi Programı kapsamında anlaştığı, ardından artan baskılar üzerine vazgeçmek zorunda kalındığı Amerikalı danışmanlık şirketi olan McKinsey karanlık bir firmaydı. Devam etseydi 16 bakanlığı denetleyecek olan McKinsey, yeni hükümet sistemine geçilmesiyle, maliyetleri aza indirmek ve gelirleri artırmak için kurulması planlanan Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi’nin çalışmalarını da denetimine alacaktı. İstanbul ve Ankara’da iki ofisi bulunan McKinsey 2004 yılında Ziraat Bankası ve Halk Bankası’nın özelleştirmesinde de önemli rol oynamıştı.

İsrailli Şirketlerin Hamisi

18 yıldır Siyonist İsrail’de yoğun çalışmalarını sürdüren McKinsey, İsrail’in 16 büyük şirketine danışmanlık yapmaktaydı. İsrail’i ekonomik olarak kalkındıran şirketin, İngiltere, Porto Rico, Suudi Arabistan gibi ülkelerde de faaliyetleri vardı. Öte yandan McKinsey, Irak’ı bölen anayasanın taslağını hazırlamıştı. Avrupa Birliği çıkış sürecinde McKinsey ile anlaşan İngiltere, 3 aylığına 888 bin dolarlık bir anlaşma kapsamında danışmanlık hizmeti almıştı. Lübnan hükümeti de 6 aylık bir anlaşma için McKinsey’e 1,5 milyon dolar ödeme yapmıştı. Yıllık cirosu 3 milyar dolar olan şirkete, ekonomik kriz yaşayan Türkiye’nin ne kadar ücret ödeyeceği açıklanmamıştı.

“Rothschild’lerin truva atı”

Tüm çevreler tarafından tepkiyle karşılanan anlaşmaya iktidara yakın bazı isimler de karşı çıkmıştı. Yazar Abdurrahman Dilipak, “Sahi bu işi kim, ne zaman, nasıl tezgâhladı? Bu işin bütçesi ne? Bu iş başka türlü olamaz mıydı?” diyerek tepki gösterdiği McKinsey için, “Bunlar Rothschild’lerin truva atı. Yani bir ülkeye sızmak için kullandıkları bir truva atı” ifadelerini kullanmıştı.

AKP iktidarı açıkları kapatmak ve bir müddet daha başta kalmak uğruna “Drone savar”ları üreten yerli firmamızı Hollandalılara satmıştı!

İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, Türkiye’nin Savunma Sanayii alanında faaliyet gösteren yerli Harp AR-GE şirketinin Hollandalılara satılması olayını Meclis’e taşımıştı. Savunma Sanayii alanında faaliyet gösteren Harp AR-GE şirketinin Hollandalılara satılmasına tepkiler artmıştı. Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan “Savunma sanayimizdeki böyle yerli şirketlerin yabancı sermayenin eline geçmesi kabul edilemezdir” ifadelerini kullanmıştı. Milli Savunma Bakanı’nın cevaplaması isteği ile Meclis’e soru önergesi veren Türkkan, “Türkiye’de iktidar tarafından artık alışılagelmiş olan milletten saklı yapılan işlerden bir tanesini anlatmak için buradayım. Ülkemizin savunma sanayii alanında faaliyet gösteren Harp AR-GE adlı bir şirketi vardı. Bu şirket 25 Eylül 2018 tarihinde Twitter’dan bir açıklama yapılarak Hollanda merkezli bir şirkete satıldığı söylendi. Yani Türkiye’nin Savunma Sanayii’nde üretim yapan çok kritik bir şirket, kendisinin Hollanda merkezli bir şirkete satıldığını Twitter’dan duyurdu” diyerek, olayın aydınlatılması çağrısı yapmıştı.

Stratejik malzemeleri üreten bu şirketin satılmasına ilişkin haberlerin medyada yer almadığına vurgu yapan Türkkan, “İktidarın ve sayın Cumhurbaşkanı’nın her dem yerli ve milli vurgusu yaptığı bu dönemde aynı vurguyu yapan bu şirket, yabancı bir ülkeye satışını Twitter üzerinden duyurmayı yeterli gördü. Şirketin gerçekleşen bu satışı, medyada tek satır yer almadı. Milletin bunu öğrenmesini istemediler. Bu şirketin ürettiği Drone Savarların, Afrin harekâtında, hudut karakollarında ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile MİT tarafından da kullanıldığı biliniyor. Yani Türkiye’nin çok önemli kuruluşlarının da kullandığı ürünlerin üretimini yapıyor bu şirket!.. Devletin Ordusu ve Emniyet güçleriyle stratejik iş birliği yapan hiçbir şirketin yabancılara satışı bu kadar kolay olamaz” diyen Türkkan, sözlerini şöyle devam ettirdi: “Milli duygular üzerinden hamaset yapan, her defasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yanında olduğunu hatırlatan ve hep yerli ve milli olduğunu vurgulayan iktidarın bu şirketi satışı, akıllarda soru işareti uyandırmıştır.”

Söz konusu şirketin, daha önce devlet tarafından desteklendiğini ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı kataloğuna da girdiğini belirten Türkkan, “Harp AR-GE şirketinin satışı ile ileride Hollanda ile yaşanabilecek bir anlaşmazlıkta kendi öz sermayemiz ile geliştirdiğimiz sistemlere yönelik ülkemize getirilecek kısıtlamaları şimdiden görmek mümkün. Yarın Hollanda ile ilgili bir kriz yaşandığında bu şirketin ürettiği hiçbir savunma Sanayii’ne ait materyali ülkemize ithal etmek artık mümkün değildir. İçeride üretiliyorsa satın almak mümkün değildir. Kendi sistemlerimizi üretirken ithalatçı konuma düşeceğimiz de çok ayrı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır” diyerek sözlerini tamamlamıştı.[2]

İşte bu AKP’nin Milli Görüş’ten koparılış ve iktidara taşınış amacını, gizli ve kirli bağlantılarını ve ülkemize yönelik ekonomik, sosyolojik ve ahlaki tahribatlarını 13 sene öncesinden şöyle yazıp uyarmıştık.

Milli Görüş; bütün dünyaya huzur, barış, saadet, adalet getirmek için haklının yanında, haksızın karşısında, şerre fren, hayra motor vazifesini üslenen, Hakkı tutarak, halkı kalkındıran medeniyet projesidir ve de Kuvay-ı Milliye’nin dirilişidir. Bu adil medeniyet hareketine katılmak ve bu kutlu hizmetin içinde olmak insanı diriltir, dinamikleştirir ve de yüceltir. Hatta yücelerin yücesine, ötelerin ötesine yönlendirir. Son çeyrek asırda bütün bunları ülkemizde yaşadık ve şahit olduk. Şöyle ki; 1998’de “Göğsümüzü gere gere söylüyorum. Benim referansım İslam’dır. Kardeşlerim eğer bunu söyleme hakkına sahip değilsem, o zaman insan olmamın ne anlamı vardır? Eğer ben insansam ve Müslümansam ve de bunları konuşmayacaksam bu şehitler ülkesi Türkiye’de bulunmamın ne anlamı olacaktır. Kardeşler, ABD’de Clinton “Benim referansım İncil’dir” diyor ve saygı duyuluyor ve de ABD’nin iki dönem Başkanı oluyorsa ama ben referansım İslam’dır demekten çekiniyorsam, bu hürriyet ve haysiyet sahibi olmadığımız anlamındadır” diyen Sn. Recep T. Bey bugün farklı bir kulvarda koşmaktadır? O gün bunları söyleyerek, delikanlı tavırlar sergileyenlerin, bugün, rol yaptıkları ortaya çıkmaktadır. Oysa Erdoğan; fakire, kimsesize, öğrenciye iş ve aş sağlarken, Milli Görüş’ün manevi himmeti ve bereketiyle bunları başarmıştı. Belediye Başkanıyken; “Hükümet gelsin de borç para vereyim” derken, milyonların samimi duasını ve Hak davasının gücünü arkasına almıştı. Refah-Yol döneminde Türkiye’nin ABD ve IMF’ye boyun eğilmediğinde bunların bir kısmı Bakandı. Denk bütçe yapılmıştı. Milli hamle ve şahlanış başlamıştı. Ama o zamanlar Milli Görüş gömleği çıkarılmamıştı. O zamanlar seher duaları size yollanmış ve sadıkların gözyaşları, başarınız için akmıştı.

Ama ABD çuvalı giyilince, Siyonist ABD’nin, masonik merkezlerin karşısında eğilince, bakınız neler oluyordu?

– Referanslar değişiyor. ABD ve AB’ye hizmet hedefleniyordu!

– ABD’nin istediği LIGHT İslam Modeli tercih ediliyordu!

– Dinler arası diyalog safsatası beyinlere işleniyordu!

– BOP ve BİP projeleri için stratejik müttefik olunuyordu!

ABD askerlerinin az zayiat vermesi için dua ediliyordu!

– Meclise rağmen Dışişleri Genelgesiyle üs ve limanlar Siyonist ve emperyalist güçlerin hizmetine veriliyordu!

– Tonlarca; uranyum, napalm, misket bombaları, denenmemiş kimyasal silahların hepsi mazlum Müslüman beldelerinde deneniyordu!

– İslam coğrafyasında tarihin hiçbir döneminde şahit olmadığı, şeytanın bile utandığı katliamlar, soykırımlar yapılıyordu!

– Askerimizin başına çuval geçirilirken asaletsizce ABD ve emperyalistlere bağlılık secdesi ediliyordu!

“ABD safında ilk kurşun sıkılınca hesabımıza dolarlar yatacak!” diyebilen Bakan bozuntusuyla abad olmayı amaç ediniyor, ama kahır ile berbat olacağını unutuyordu!

“Felluce’de soykırım yapılıyor” diyen kendi vekilini Bakan efendi, “Anlamını ve amacını aşan sözler ediyor” diye tersliyordu!

AB’ye alınma uğruna ve başbakanlık koltuğuna oturma hatırına:

• Ruhban okulu açılışına olur deniyordu,

• Patrik’e Ekümenlik statüsü veriliyordu,

• Azınlık hakları bahanesiyle fırsatçıların azgınlaşmasına ve toprak satışına izin veriliyordu.

• Kıbrıs’ın dolaylı satışına onay veriliyordu.

Şimdi sizler söyleyin; bütün bunlar şaşkınlık mıdır? Şımarıklık mıdır? Yoksa sapkınlık mıdır? …Devamını okumak için tıklayınız.

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.

    Bu makaleyi sesli olarak da dinleyebilirsiniz.