14 Mart 2018
ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararının ardından AB üyesi Çekya’dan da benzer bir adım atılmıştı. İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD’nin adımından sonra çok sayıda ülkenin de benzer adım atarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağını açıklamıştı. Sırada başka hangi ülkelerin olduğu ileride anlaşılacaktı. AB üyesi Çekya Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinden yapılan açıklamada “Çekya, İsrail ve Filistin arasında barış anlaşması imzalanana dek, Kudüs’ün batısını İsrail’in başkenti olarak tanımaktadır.” ifadeleri yer almıştı. İsrail, Kudüs’ün doğusunu 1967’deki 6 Gün Savaşı sonrası işgal ettiği için bu açıklama Çekya’nın Kudüs’ün batısını İsrail’in başkenti olarak tanıdığı anlamını taşımaktaydı. Şu anda Kudüs’ün iki kısmı İsrail’in kontrolü altındaydı, ancak Batı Şeria’yı kontrol eden Filistinliler haklı olarak Kudüs’ün doğusunu gelecekteki devletlerinin başkenti olmasını istiyorlardı.
“Kudüs Müslümanların kırmızı çizgisi sayılmaktadır. İsrail’in başkenti yapılması durumunda, İsrail’le diplomatik ilişkilerimizi koparmak ve İslam dünyasını ayağa kaldırmak dahil her yola başvurulacaktır…” tepkileri haklıydı, ama maalesef kof çıkışlardı. Çünkü Trump’ın bütün bu çıkışları ciddiye almayarak, hem de küstah ve kışkırtıcı bir tavırla “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağını” açıklamasının ardından, en azından İsrail’le diplomatik ilişkileri derhal kesmemiz ve imzalanan normalleşme anlaşmasından vazgeçtiğimizi ilan etmemiz lazımdı. Ama Sn. Erdoğan’dan böyle caydırıcı ve İslam dünyasına umut aşılayıcı kararlar beklemek boşunaydı.
2005 yılında Başbakan Erdoğan’ın İsrail ziyaretinde, dönemin baş kasabı Ariel Şaron’un kendisine: “Yahudi milletinin ve İsrail’in başkenti Kudüs’e hoş geldiniz.” diye küstahlaştığı zaman susulduğunda düşmüş olmaktaydı…
İsrail’in katil Cumhurbaşkanı TBMM’de ağırlanıp alkışlatıldığında bizden çıkmıştı!..
Büyük İsrail’e zemin hazırlamak üzere kurgulanan BOP’a Eşbaşkan yapıldığınızda Siyonizm’e kaptırılmıştı!..
Şehitlerimizin ve haysiyetimizin 20 milyona satıldığı Mavi Marmara Davası müzakerelerinde atılan imzalarla elimizden kaymıştı…
İsrail’le Normalleşme Anlaşması imzalanırken zaten gözden çıkarılmıştı!..
İşgalci oluşum İsrail, dolaylı şekilde “başkenti” olarak Türkiye’ye kabul ettirdiği Kudüs’ü Trump’a da kabul ettirmeyi başarmıştı. 9 Aralık 1917 yılında Osmanlı’dan düşen Kudüs şehrini Müslümanların kaybetmesinin 100. yılında yeni bir işgal girişimi ile karşı karşıyaydı. Beyaz Saray’dan bir yetkili, “Bu, ‘olacak mı veya olmayacak mı’ meselesi değil ‘ne zaman olacak’ meselesidir.” diyerek niyetini açığa vurmuşlardı.
İsrail TV kanallarında yayınlanan ve gittikçe daha çok yayılan haberlere göre, Siyonist İsrail Hükümeti’nin bu planı, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in, Başkan Trump’ın “ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımayı” değerlendirdiğini söylemesi üzerine ortaya çıkmıştı. 9 Aralık 1917’de Osmanlı’dan düşen çevresi mübarek kılınmış Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs şehrinin kaybedilmesinin 100. yıldönümü yaklaşırken İsrail tarafından söylemlerin belirginleşmesi yeni bir işgal tehlikesinin yaklaşması olarak yorumlanmıştı. Batı Şeria’nın ilhakı, Müslüman mahallelerinin Kudüs’ten koparılması, Müslüman evlerinin yıkılması, Yahudi işgal birimlerinin artırılması ve Hamas’ın meşru direnişinin “terör”(!) faaliyeti olarak aktarılması uzlaşı yolundaki Filistin halkını zora sokarken yeni bir işgal dalgasının da zeminini oluşturmaktaydı.
Wall Street: “Trump Kudüs’ü başkent olarak tanıyacak!” demişti ve öyle yapıldı.
Amerika’nın etkili gazetesi Wall Street Journal, ABD liderinin Ortadoğu’yu yangın yerine çevirecek adımı atmaya hazırlandığını yazmıştı. Büyükelçiliğin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması içinse bir sürece yayılacaktı. Wall Street’in hükümet çevrelerine dayandırdığı haberine göre, tanımanın ardından Amerikan Büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e hemen taşınmayacak, bu adım için gerekli şartlar oluşturulacaktı.
ABD ile Suud’un Kudüs pazarlığı!
Son dönemde attığı adımlarla dünyada şoka neden olan Suudi Arabistan, Ürdün ve Bahreynli isimlerin ABD ile Kudüs konusunda pazarlık görüşmeleri yaptıkları saptanmıştı. İsrail, Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn ile yakınlaşırken, ABD ve Arap ülkeleri arasında Kudüs’ün statüsüne ilişkin bir pazarlığın yürütüldüğüne ilişkin haberler gündeme taşınmıştı. İsrail’de yayın yapan Hadashot adlı haber programı, ABD Başkanı Trump’ın birkaç gün içinde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan edeceğine dair haberi yayınlamıştı. Haberin, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in, “Donald Trump ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımakta kararlı” açıklamasından hemen sonra gelmesi dikkatlerden kaçmamıştı.
Kasım ayında “ziyaretler” sıklaşmıştı!
Kudüs merkezli hareketlilik sürerken, Körfez ve Arap ülkeleri liderlerinin Washington’a ziyaretlerinin arttığı ortaya çıkmıştı. Son olarak Ürdün Kralı Abdullah ile Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamad el Halifa birer gün arayla ABD’ye koşmuşlardı. Washington’da başta Mike Pence olmak üzere ABD’li üst düzey siyasi ve güvenlik yetkilileriyle bir araya gelen Kral Abdullah, bu yıl içinde dördüncü kez ABD Başkentini ziyaret etmiş olmaktaydı. Abdullah’ın, Washington’da başta yeni Ortadoğu barış planının başındaki isim Jared Kushner ve ABD’deki Yahudi lobisinin çatı örgütü AIPAC’tan yetkililer ile görüştüğü anlaşılmıştı. Kral Abdullah’tan bir gün sonra ABD’ye ayak basan Hamad el Halifa da, Başkan Trump olmak üzere, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Savunma Bakanı Jim Mattis ve diğer yetkililer ile buluşmuşlardı. Kasım ayının başında ise Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın sağ kolu olarak bilinen Körfez İşlerinden Sorumlu Bakan Samir es-Sebhan, Washington’da üst düzey görüşmelerde bulunmuşlardı. Kasım ayında Arap ülkelerinden ABD Başkentine yoğunlaşan ziyaretlerin Filistin’de başlayan barış süreci ve Kudüs’ün statüsüne ilişkin pazarlıklar ile yakından ilişkili olduğu yorumlanmıştı. Bilindiği üzere Ekim ayı sonunda Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner’in Riyad’a gizli bir ziyarette bulunduğu ve Muhammed bin Selman ile birkaç gün süren planlama ve strateji çalışmaları yaptığı ortaya çıkmıştı.
İsrail Sosyal Eşitlik Bakanı Gila Gamliel, resmi temaslar için gittiği Mısır’ın Başkenti Kahire’de Filistinlilerin Sina’ya sürülmesi teklifini yapmıştı. Sina vilayetinde 309 kişinin can verdiği terör saldırısının hemen ardından Kahire’ye giden İsrailli Bakan, Filistinliler için “Sina yarımadası Filistinlilerin devlet kurması için en iyi yer” demekten sakınmamıştı.
Ürdün Kralı Abdullah’ın daha sonra Türkiye’ye gelip Sn. Erdoğan’la buluşmaları ve güya “Kudüs’ün İsrail’in başkenti yapılmasına şiddetle(!) karşı çıkmaları” da Siyonist odaklarca tezgâhlanan senaryonun bir parçasıydı… Kral Abdullah’ın ABD ve Yahudi Lobilerinden aldığı talimatları Sn. Erdoğan’a taşıdığı açıktı. Yani Müslüman halkları avutup oyalamak için boş palavralar savrulacak, kof nutuklar atılıp tutulacak, ülke liderleri toplanıp dağılacak… Ve sonunda “ne yapalım her yola başvurduk, ABD ve İsrail’le savaşacak halimiz de yok!” denilip çıkılacaktı. Ama Amerika’nın ve tüm şeytani odakların bir planı varsa, elbette ve herhalde Allah’ın da bir hesabı vardı ve iyice azgınlaşan İsrail’in ve Siyonizm’in sonu artık yaklaşmıştı.
“Osmanlı’yı yıkan-paylaşan gizli anlaşmalardan biri olan Sykes-Picot-Sazanov’la (daha yaygın adıyla Sykes-Picot) İngiltere öncülüğündeki Haçlı Koalisyonu ve Osmanlı’ya ihanet eden bazı çevrelerin katkılarıyla İsrail kuruldu. “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) ile de “Büyük İsrail Devleti” (BİD) inşa edilmek isteniliyor. Yani, filmin yüz yıl önce koptuğu yerden, ABD liderliğindeki yeni bir proje olan BOP ile “Büyük İsrail” hayata geçirilmek isteniliyor. ABD Başkanlarından George W. Bush’un 11 Eylül’ün hemen sonrasında “Bu bir Haçlı Seferidir” “dil sürçmesi” şimdilerde daha net anlaşılıyor olmalı. Adam belki de haklıydı. Çünkü ortada gerçekten bir dil sürçmesi var görünüyor. Yaşananlara bakıldığında bunun bir “Haçlı Seferi”nden öte, “Evanjelist Sefer”in ta kendisi olduğu daha net anlaşılıyor. Nitekim ABD’nin Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınmasıyla 11 Eylül büyük ölçüde hedefine ulaşmış olacak. Zira büyükelçiliğin Kudüs’e taşınması “Büyük İsrail Devleti”nin ilanı ile eşdeğerdir. Dolayısıyla bugünlerde yaşanan “Başkent Kudüs” tartışmalarının altında çok daha fazla sebep aramaya gerek yok! Bu projenin önündeki en büyük engel ise, hiç kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Yüzyıl önce Osmanlı’yı tarihe gömmeden İsrail’i kuramayacaklarını bilen Haçlı-Siyonist ittifakı, yüzyıl sonrasında da “Büyük İsrail’i Türkiye’yi yok etmeden gerçekleştiremeyeceklerini biliyorlar. Şimdi Türkiye neden hedef, anladınız mı?”[1] diyen Milli Gazete’nin Erdoğan yandaşı yazarı Seyfettin Erol Sn. Erdoğan’ın yıllarca BOP’a eşbaşkanlık yaptığını unutturmak için, Rusya ve İran’la yakınlaşmasını sık sık gündeme taşıyadursun, Kudüs’ü İsrail’in başkenti gösteren ilk haritayı Rus Yandex yayınlamıştı.
ABD Başkanı Trump’ın skandal Kudüs kararının ardından bir skandal hamle de Google ve Yandex’ten gelmesi bir tesadüf sanılmasındı!
ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanımasından sonra, Dünya Liderlerinden cılız tepkiler gelmesine rağmen önce AB ülkesi Çekya Kudüs kararının altına imza atmıştı. Ardından ise Amerikan Google ve Rus Yandex harita uygulamalarında Kudüs’ü başkent olarak göstermeye başlamıştı.
Putin’e göre: “Suriye’de Yahudi ve Hristiyanların yeri hazır”mış!
Rusya Devlet Başkanı Putin, “Suriye’nin tüm bölgeleri teröristlerden temizlendi” diyerek Yahudi ve Hristiyanlar için Suriye’de ortamın sağlandığını açıklaması, ahmakları şaşırtmıştı. Vladimir Putin, Ortodoks kiliselerinin delegasyonlarının başkanlarıyla yaptığı toplantıda Hristiyanların tarihi ikamet yerleri de dahil olmak üzere Suriye’nin neredeyse tamamının teröristlerden temizlendiğini vurgulamıştı. “Günümüzde Suriye’deki durum giderek değişiyor. Suriye Silahlı Kuvvetleri, Rus askeri desteğiyle pratikte Hristiyanlar için tarihi ikamet yerleri de dahil olmak üzere ülkenin neredeyse tüm bölgelerinden teröristler temizlendi.” ifadelerini kullanmıştı. Putin, Rusya’nın Suriye Yahudi nüfusunun temsilcileri ve New York’tan gelen Yahudi örgütleriyle zaten temas halinde olduğunu belirterek, “Bu sorunun üzerinde birlikte çalışacağız.” sözünü verdiğini hatırlatmıştı.
İsrail jetleri Suriye’deki İran üssünü vurmuşlardı. İsrail savaş uçakları Suriye’nin başkenti Şam yakınlarındaki İran askeri üssüne ani bir saldırı yapmışlardı.
Aralık 2017 başlarında Haaretz gazetesi, İsrail’in Suriye’deki İran askeri üssünü vurduğunu son dakika koduyla dünyaya duyurmuşlardı. Habere göre, Lübnan hava sahasını kullanan savaş uçakları başkent Şam yakınlarındaki İran askeri üssünü hedef almıştı. Saldırının gerçekleştiği yer, Şam’a 13 kilometre mesafedeki El Kisva’ydı. Uçakların bombardımanının hemen ardından şiddetli patlama sesleri yankılanmış, Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, patlamalardan sonra Şam ve çevresinde büyük oranda elektriklerin kesildiğini aktarmıştı. Saldırıya karşılık ise, Suriye’deki hava savunma sistemleri İsrail jetlerine füze fırlatmıştı. Bombardımana karşı Suriye veya İran henüz resmi bir açıklama yapmamış, İsrailli yetkililer de yorum yapmaktan kaçınmıştı. BBC, yakın zamanda Kisva’da İran’a ait bir üssün inşa edildiğini hatırlatmıştı.
Bu arada en kafa karıştırıcı olay, güya Kudüs’ün Başkent yapılmasına karşı işbirliği adına Türkiye’ye gelen Kral Abdullah’ın, Suriye’deki İran üslerini vurmak üzere İsrail jetlerine Ürdün hava sahasını açmasıydı!
Tam bu günlerde Reuters haber ajansı, … Devamını okumak için tıklayınız.