“Vukuundan Önce Şüyu Bulan” DARBE TARTIŞMASI VE AKP’NİN TELAŞI

807
Paylaş:

Hatırlayacaksınız, Adana’da durdurulan MİT tırları yüzünden kıyametler koparılmış,“Türkiye anarşistlere silah gönderiyor” algısı yayılmıştı. Oysa ABD Başkanı Donald Trump’ın 9 Mayıs’ta Pentagon’un PKK/PYD’yi silahlandırma kararını onaylamasının ardından 15 Mayıs’tan bu yana CENTCOM (Amerikan Merkez Kuvvetler Komutanlığı)’un gerçekleştirdiği 7 ayrı sevkiyatta PKK/PYD’de toplam 348 TIR silah-mühimmat taşınmış, kimse oralı olmamıştı. Amerika’nın silah-mühimmat TIR’ları vızır vızır çalışmakta, PKK/PYD’ye cephane sağlamakta ve Türk sınırına yığınak yapılmaktaydı. Oysa MİT’in yola çıkardığı birkaç TIR üzerinden “Başbakan ve Cumhurbaşkanını uluslararası mahkemelerde savaş suçlusu” olarak yargılatma hevesleri elbette küstahlıktı. Ancak bu durumu, başka tertip ve talanlarına meşruiyet kılıfı yapmaya ve muhaliflerini susturmaya çalışmak da tam bir fesatlık ve fırsatçılıktı… Sn. Cumhurbaşkanı’nın muhalefete dönük “sıra size de gelebilir” anlamındaki gözdağı açıklaması ve Kılıçdaroğlu’nun “yapacak başka bir şey kalmadı” diyerek acziyet ve çaresizlik içinde yollara çıkması, ülkenin nasıl bir kaosa ve kargaşaya doğru hızla sürüklendiğinin en net fotoğrafıydı.

Yandaş Yazar Nagehan Alçı’nın:

“Türk siyasi tarihinde yürüyüşler ve sokak hareketleri sonrası her zaman askeri darbe ya da siyasi otoriterleşme yaşanmıştır. Bugüne kadar hiçbir sokak hareketi, daha fazla demokrasi ve özgürlük yolunu açmamıştır. Bizim tarihimizdeki en önemli protesto yürüyüşü örneği 21 Mayıs 1960 Harbiye yürüyüşü ardından askeri darbe yapılmıştır. 1971 ve 80 darbelerinden önce de bol bol sokak eylemleri vardı, sonra yine darbe yapıldı… Benzer şekilde, FETÖ polislerinin çadır yakmasıyla alevlenen 2013 Gezi olaylarının ardından ise 17-25 Aralık darbe teşebbüsü yaşandı. “Türkiye’de artık askeri darbe olmaz” lafı boş bir laftı. Günlerdir Abdülkadir Selvi ile takip ettiğimiz konu da apaçık gözler önüne seriyor ki, TSK hâlâ kapalı bir kutu konumundaydı.” uyarıları bile bu kuşkuları yansıtmaktaydı!..

“Yargının yamultulması ve iktidarın hizmetine sokulması!” iddiaları…

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu’nun, MİT TIR’larının durdurulması olayına ilişkin tutuklama kararının ardından, CHP, Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında olağanüstü toplanmıştı. CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, yargılandığı MİT TIR’ları davasında 25 yıl hapis cezasına çarptırılarak tutuklanmıştı. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP olağanüstü toplantısının ardından şu açıklamayı yapmıştı: “Asıl suçluların yargılanmadığı masum insanların hapse tıkıldığı bir durum yaşıyoruz. Yasa dışı yoldan eğer silah götürülüyorsa o kişilerin yargılanması lazımdır. Hangi anlayışla hangi hukukla Enis Berberoğlu tutuklanmıştır? Bunu asla kabul etmiyoruz. Bu kararı verenler bu kararın altında kalacaktır… Bunların hiçbiri hâkim değil. Sadece Saray’ın sopası olma görevini yerine getiriyorlar. Yarın Saat 11.00’de Güvenpark’ta olacağım. Elimdeki afişte sadece ‘adalet’ yazacak!” CHP Kaynakları “Yürüyüş Ankara’dan başlayacak, İstanbul Maltepe Cezaevi’nde son bulacak” bilgisini aktarmıştı.

Şamil Tayyar, FETÖ’den gözaltına alınan Topbaş ve Arınç’ın damatlarının serbest bırakılması ve CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun casusluktan içeri alınmasıyla ilgili çarpıcı yorumlar yazmıştı.

Ankara’da sular bir türlü durulmamaktaydı. FETÖ davaları ve gözaltılar sürerken son olarak CHP milletvekili Enis Berberoğlu için alınan karar gündemi sarsmıştı. FETÖ’den gözaltına alındıktan sonra üzerinden çok geçmeden serbest bırakılan Bülent Arınç ve Kadir Topbaş’ın damatları uzun zamandır tartışılmaktaydı. Binlerce kişi gözaltındayken ve FETÖ’den yargılanırken damatların kısa zamanda serbest bırakılması herkesin tepkisine yol açmıştı. Bunların ardından MİT TIR’ları davasında yargılanan CHP’li Enis Berberoğlu’nun casusluk suçundan 25 yıla mahkûm edilmesi üzerine CHP tepki yürüyüşüne başlamıştı. AKP Gaziantep milletvekili Şamil Tayyar sosyal medya hesabı Twitter’dan paylaşımda bulunarak bu davalarla ilgili yargı sürecindeki çarpıklığa işaret edip: “Bu davalarla AK Parti’ye operasyon çekilmek istendiğini ve bir darbe zemini hazırlanmaya çalışıldığını” vurgulamıştı.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Güvenpark’ta başlatacağı yürüyüş ile ilgili olarak dikkat çeken bir paylaşımda bulunmuşlardı.

Melih Gökçek, yürüyüşün tarihine ve zamanlamasına dikkat çekerek: “Bugün sokakta çıkacak her olay FETÖ’nün talimatıdır… Hangi partili olursanız olun bu gerçeği unutmayın” notunu paylaşmıştı. Gökçek, Hürriyet Gazetesi Yazarı Abdülkadir Selvi’nin ikinci darbe tarihiyle ilgili yazısını da hatırlatmıştı. Her nedense CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “adalet yürüyüşü”, iktidar çevrelerinde büyük bir telaşa yol açmıştı. CHP’li Fikri Sağlar’ın “Ben Başbakan Yıldırım’ın ve Bakan Bozdağ’ın söylediklerinden şunu çıkarıyorum. Halkın sokaklara inmesi, demokrasiyi araması, alanlarda olması, bugünkü yönetimin en büyük korkusudur. Bu yürüyüş esnasında herhangi bir provokasyon olursa bunun müsebbibi AKP olacaktır.” uyarıları anlamlıydı. Yandaş medyadaki haber ve yorumlar, masum bir yürüyüşten darbe girişimi çıkarmak üzerine kurgulanmış. Kimisi, 15 Haziran’da yapılacağı propaganda edilen FETÖ darbesinin bu yürüyüş olduğunu, kimisi Kılıçdaroğlu ile Sisi’nin aynı merkezden emir aldığını, kimisi FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıktığını söyleyecek kadar azıtmıştı. Herhalde böylece FETÖ’nün Türk ordusuna kurduğu kumpasın, siyasi ayağı ve medya ayağı unutturulmaya çalışılmaktaydı. Oysa asıl casusluk suçu, Türk ordusuna ABD adına kumpas kurmaktı. Çünkü kumpas, 1 Mart tezkeresinin, reddedilmesinin intikamıydı. Burada, ABD adına casusluk yapan örgüt belli, siyasi ayağı belli, medya ayağı belli olduğu halde neden kimseye soruşturma açılmamıştı?[1]

Yürüyüşe eski AKPliler de katılmıştı!

Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne eşlik edenler arasında AKP’nin kurucu isimlerinden Fatma Bostan, eski AKP Milletvekili Ahmet Faruk Ünsal ve bir süre önce KHK’yla işine son verilen AKP eski Milletvekili Merve Kavakçı’nın eski eşi Prof. Dr. Cihangir İslam’ın da bulunması kafaları karıştırmıştı.

Bu arada MHP lideri Devlet Bahçeli “Kılıçdaroğlu’nu anarşiye göz kırpmakla suçlamış, ayrıca milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına kendilerinin de oy verdiğini”hatırlatmıştı. Kılıçdaroğlu bu sözlere ikinci yürüyüş gününün başlangıcında “Biz Bahçeli için de yürüyoruz” şeklinde yanıtlamıştı; “Adalet bir gün Bahçeli’ye de lazım” olacaktı. Hükümet kanadından ilk tepkiyi veren Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “Kılıçdaroğlu’nun bağımsız ve tarafsız Türk yargısına iftira atmakla, hâkim ve savcıları hedef yapmakla” suçlamıştı. Oysa birileri çıkıp: 15 Temmuz askeri darbe girişiminden bu yana 4 bin kadar hâkim ve savcının işten çıkarıldığı yargı sisteminin laçkalaştığını ve artık neden hakkıyla çalışır durumda olmadığını sormamış ve Türk yargısının durumumun “hatta emniyetten daha kötü” olduğu yolunda Bozdağ’ın daha önceki sözlerini hatırlatmamıştı.

Başbakan Binali Yıldırım ise önce Kılıçdaroğlu ile bir nevi dalga geçip: “Eğer niyeti Enis Berberoğlu’nu hapishanede ziyaret etmek idiyse, neden şu sıcakta hızlı trene binmiyordu?” dedikten sonra: “Adalet sokakta aranmazdı. Meclis’te aranırdı. Kılıçdaroğlu ve Berberoğlu dahil CHP’liler Meclis’te HDP dışında her parti gibi, dosyası olan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına oy verirken, sonucu yargı olacağını bilmiyorlar mıydı?” diye çıkışmıştı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “Adalet yürüyüşü” adını verdiği Ankara-İstanbul yürüyüşü AKP hükümetinin de, onun “stratejik konulardaki” ortağı MHP’yi de rahatsız etmiş durumdaydı. İktidardaki bu rahatsızlığın birkaç nedeni vardı:

Enis Berberoğlu’nun 25 yıl alması ve milletvekili olduğu ve yeri yurdu gayet belli olduğu halde itiraz süreci beklenmeden hapse atılması, AKP’nin etkili isimlerinin damatlarının sabit adresleri var diye tahliye olunması tartışmaları azdırmıştı. Bir başka neden, yargıda –belki yıpratıcı bir iç rekabetin de etkisiyle- ciddi bir “doz aşımı” sorununun yaşanıyor olduğu görüntüsü vardı. Berberoğlu’nun mahkemeye sunulmuş ciddi bir kanıt olmadan, beraat beklenirken 25 yıl hapse mahkûm edilmesi AKP saflarında dahi ciddi bir “doz aşımı” olarak yorumlanmıştı. İşin bir boyutu daha vardı. Erdoğan ve AKP’li yetkililerin son çıkışları ve üzerine Berberoğlu mahkûmiyeti CHP’de bir sonraki hedefin Kılıçdaroğlu’nun kendisi olduğu algısına yol açmıştı. Bu yürüyüş eylemi bir yerde Kılıçdaroğlu’nun “öyleyse buyurun ben kendimi hedef yapıyorum” hamlesi anlamını da taşımaktaydı. Bütün bu tablo hükümetin rahatsızlığına yol açmıştı.[2]

CHP’li Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasına ilişkin SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da bir açıklama yaparak “Bu kararın endişeleri arttırdığını” hatırlatmıştı.

“Alınabilecek farklı hukuki tedbirler söz konusu olduğu halde, milletin oylarıyla seçilmiş, yeri, kimliği, adresi belli bir milletvekili hakkında, böyle bir tutuklama kararı verilmiş olması bu endişeleri daha da arttırmıştır” diyen Temel Karamollaoğlu açıklamasında,“Elbette hukuk karşısında herkes eşittir. Herhangi bir suç varsa, hukuk kuralları içerisinde bunun hesabı sorulmalıdır. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler sadece adaletin işleyişi noktasında değil, Türkiye’nin geleceği konusunda da haklı endişelere sebep olacak niteliktedir. Alınabilecek farklı hukuki tedbirler söz konusu olduğu halde, milletin oylarıyla seçilmiş, yeri, kimliği, adresi belli bir milletvekili hakkında, böyle bir tutuklama kararı verilmiş olması bu endişeleri daha da arttırmıştır. Bu tür dönemlerde en önemli şey adalete duyulan güvendir… Adalete olan güveni gölgeleyecek, toplumsal vicdanda şüphelere neden olacak yaklaşımlar sadece bu güvene zarar vermekle kalmaz, halkımız arasında daha derin çatlakların oluşmasına neden olur. Adalet kurumundan siyasete, iktidardan muhalefete hepimiz bu konuda çok daha hassas ve çok daha dikkatli olmalıyız. “ ifadelerini kullanmıştı.

Maalesef Türkiye içten içe kendini kemiren, kurumları iflas etmiş bir ülke görüntüsü sunmaktadır. Sürekli enerjisini içeride harcayan, “iç düşman” kavramına esir olmuş ve başını kaldırıp alternatif bir oyun kuramayan durumdadır. Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehditler elbette vardır. 15 Temmuz darbe girişimi yeni yaşanmıştır. Toplum ağır travmalar altındadır. PKK saldırıları her gün yürek yakan bir şiddet sarmalıdır. Daha da ötesinde, Ortadoğu’da Türkiye’yi kuşatmaya yönelik yeni bir hamle olduğu da aşikârdır. Ama iktidar da artık intikam hırsından ve yıkılma korkusundan kurtulup biz bu durumdan nasıl kurtulacağız? sorusuna odaklanmalıdır.

Oysa Soner Yalçın bile 1 Eylül 2016 tarihli Sözcü gazetesinde yayınlanan yazısında Enis Berberoğlu için CHP’nin FETÖ imamı sözlerini kullanmıştı. O dönem büyük tartışmalara neden olan yazısının Enis Berberoğlu ile olan kısmında şunları yazmıştı:

“Bak Enis Berberoğlu! (…) O karanlık günlerde biz, hakikat yolundan hiç ayrılmadık; ısrarla gazetecilik yaptık. Sen Enis Berberoğlu! Sen o dönem ne yaptın: Cemaat lobisinin gücüyle Hürriyet’e genel yayın yönetmeni oldun! Ve… 17-25 Aralık 2013 Cemaat operasyonundan sonra, Hürriyet Cemaatle arasına mesafe koyunca 10 Ağustos 2014’te gazeteden kovuldun! Ve… CHP’nin Tutuklu Gazeteciler Raporu’nda sertçe eleştirilen sen, CHP genel başkan yardımcılığına getirildin! Herkes önseçime girerken sen kontenjandan milletvekili yapıldın! Tüm bu koltuklara oturmak için darbeci Cemaatçilerle nasıl işbirliği yaptın, açıklamalısın?”

Şimdi ise AKP iktidarına “Uyan artık, altın oyuluyor ve darbe hazırlanıyor!” uyarısı yapmaktaydı.

“AKP, insanları cezaevine atarak “uslandıracağını” sanmaktadır. Ne büyük yanılgı; kendi korkusunun herkeste olduğunu sanmaktır. Korkuları gözlerini mi kapattı? Dünya Türkiye’deki tutuklamaları endişeyle takip ediyor. Berberoğlu’nun tutuklanması haberini Batı medyası, Londra faciasından sonra ikinci sırada verdi. Eminim, Kılıçdaroğlu liderliğindeki yürüyüş epey ses getirecek. Dünyada “Erdoğan’ın otoriterliği” Saddam ve Mübarek yönetimleriyle benzeştiriliyor. Görünen, dünyada yine bir kamuoyu oluşturuluyor ve gördük bunun sonu pek hayırlı olmuyor. Bugün Türkiye’de iktidar, bu küresel oyunu bozacak hamleler yerine yangına benzinle koşuyor. Kendini beğenmiş tavırla tahriklere kapılıp “ben yaptım oldu” kibrini sürdürüyor! Hâlâ kandırılıyor… Halkın seçtiği milletvekili bu kadar kolay hapse atılır mı? Bu intikamcı anlayış maalesef FETÖ mücadelesini de etkisizleştirmeye başladı. Berberoğlu örneğinde görüldüğü gibi kimi “intikamcı” yargı kararları, FETÖ karşıtı cepheyi bölmekle kalmadı, FETÖ’yü diriltip ayaklandırdı! Hâlâ anlamıyorlardı… AKP, “her fırsatı” kendi çıkarı için kullanmaktan bir türlü vazgeçemiyordu. Darbe, demokrasi, hukuk, toplumsal barış filan umurunda değil. “Nasıl faydalanırım” diye hareket ediyordu. Bu siyasal gerginlik ülkede neye yol açacak hâlâ anlamıyorlar mı?”

Perinçek’in Erdoğan’a sahip çıkması nasıl okunmalıydı?

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, 14 Haziran 2017 günü Enis Berberoğlu’nun tutuklanması üzerine İstanbul Adalet Sarayı önünde şu açıklamayı yapıyordu: “Gün gelecek, bu dosyalar nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan uluslararası mahkemelerde savaş suçlusu olarak yargılanacaktır.” (Yurt, 15 Haziran 2017) Doğu Perinçek’e göre: “Bu sözler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nü küresel güçlere seslenerek başlatmasıyla örtüşüyordu!” ve soruyordu:

“CHP yönetimine göre, Tayyip Erdoğan hangi savaşın suçlusu sayılıyordu? Zaten Türkiye, 24 Temmuz 2015 gününden bu yana ABD güdümündeki PKK terör örgütüne ve FETÖ’ye karşı savaşıyordu…Devamını okumak için tıklayınız.


[1] arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr

[2] Yürüyüş hükümeti rahatsız etti, M. Yetkin

[3] 18.06.2017, Aydınlık, Erdoğan’ı ‘savaş suçlusu’

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.